Halikarnasus'ta Asklar Vardi...

Cüneyt AYRAL
(Fotograflar ve yazi)



Göltürkbükü sitesindeki sergi-galeriye (http://www.golturkbuku.com/fotogaleri/sergiler1.htm) fotograf gönderme isini sevmeye basladim.

Vakit varken, arsivleri karistirip, sevdigim fotograflarimi bulup, tarayicida tarayip göndermek ve sonra da onlari toplu halde görmek hosuma gidiyor..

Cüneyt Ayral'in objektifinden 1981'de Bodrum

Ama tabii bu arada bazi anilar da depresmiyor degil..

Geçen gün yine sevdigim fotograflari araken Bodrum (Halikarnasus) Manastiri'nin siyah beyaz fotografini buldum. Çok severek çekmistim o fotografi, sonra da, ortasindan bölünmek üzere oldugunu görmüs ve hemen Müze Müdürü Oguz Alpözen'e haber etmistim. O zamanlar Bodrum Müzesi, bir batigi çikartiyor ve O. Alpözen de onunla ugrasiyordu. Ilgilendi. Ben de hemen Ankara'da, zamanin Kültür Bakani rahmetli Ahmet Taner Kislali'ya gidip durumu anlattim ve saniyorum onun göndermis oldugu ödenekle de Manastir çembere alinmisti ve kurtarilmisti.

Simdi Manastir orada duruyor mu, durmuyor mu bilmiyorum. Çünkü tam 20 yil oldu Bodrum'a hiç gitmedim.

Kismet mi olmadi da gitmedim? Hayir, bilerek ve isteyerek gitmedim... Çünkü, Bodrum benim biraktigim Halikarnasus olmaktan çoktan çikmisti. Benim oradaki insanlarimi yeni yüzleri ile görmektense, anilarimda ve o günlerde çekmis oldugum fotograflardaki halleriyle saklamak daha iyime geliyordu. Bodrum'dan bana anlatilanlar ile benim yasamis oldugum Halikarnasus arasinda çok ciddi farklar vardi.

Ayral'in daha sonra restorasyonun yapilmasina onculuk ettigi Manastir ve Bahattin Kaptan

Hayir, hayir.. Bunu bir elestiri ya da kinama olarak söylemiyorum, bana uymuyor o kadar....

1970'li yillarin sonuna dogru Bodrum'da yerli halkta ölümler artmaya baslamisti. Cumhuriyet Caddesinde yalisi olan, Bodrum'un yerlisi, is adami Rauf Birol ile konusurken, bu ölümler için: "Bodrum'a Istanbul'lular, Anakara'lilar gelmeye baslayinca, yasam biçimi ve gida degisti, elbette dayanamiyorlar buna ve ölüyorlar" demisti.. Biraz mizah, biraz da elestiri saçan bu açiklamayi unutamam. Çünkü söylenenlere bakilirsa, bugünkü Bodrum'da artik Bodrumlu kalmamis. Kimi görsem, kime sorsam, Bodrum'da bir evleri, bir devre mülkleri ya da bir koylari, bir adaciklari var. Hatta, deniz uçagindan baska araçla varilmayan koylarda malikâne yaptiran tanidiklarim da var. Bodrum artik Halikarnasus degil...

1976-81 donemi "Halikarnas"in simgesi olan HUK

1970'li yillarin basindan itibaren, 1981 Aralik ayina kadar hemen hemen her yil, siklikla gittim Bodrum'a. Orada çok keyifli dostluklarim oldu, hos insanlar tanidim, sonra onlarin bazilari ile görüsmeye devam ettim, bazilarini bir daha hiç görmedim. Kimileri de öldü gitti.

Hatayli Kaptan vardi. Yüzmeyi bilmezdi. Bodrum'un turist çekmeye basladigini duyunca, atlamis gelmis, bir takayi yürütmeyi ögrenmis ve turistleri dolastirarak para kazanirdi. Ekim, Kasim aylarinda pek is olmazdi, biz gidince, onunla Poyraz Limani'na gider, orada Ömer'in avladigi ve güzelce dövdügü ahtapotlari rakiya meze ederdik. Sonra duydum, bir gün yine, Poyraz'dan dönerken, denize düsmüs.. Sarhosmus. Yüzmeyi de bilmedigi için bogulup ölmüs yazik ...

HUK, bizim dönemimizin "Halikarnas simgesi" idi. Kizilderili gibi uzun saçlari ve basina bagladigi bir banda takistirdigi bir de tüyü vardi. Emekli bankaci oldugu söylenirdi, orada öldü. Yasarken çok raki içti ve hemen hemen 70'li yillarda Bodrum'a gelen tüm turistlerle de resim çektirdi.

Ayral'in objektifinden yine ayni doneme ait Bodrumlu portreleri...

KOPO Romaninin yazari Mustafa Yesilova da Halkarnasus'un ünlü polis müdürüydü. Dogu'da görev yaptiktan sonra turizm polis müdürü olarak geldigi bu kasabaya yerlesti ve burada öldü gitti. O yillarda Milliyet Yayinlarindan yayimlanmis olan kitabi üzerine hayli uzun bir söylesi yapmistik. Bazi sorularin yanitlarini da el yazisi ile yazip vermisti bana. Halâ saklarim, bendedir.

Bahattin Kaptan, ayni Yunan Tanrilari gibi yakisikli bir adamdi. Kadinlar bayilirdi ona. Ömer Birol'un iyi arkadasiydi, beni de o tanistirmisti. Babasin]in ona verdigi Yarali Ceylân diye bir teknesi vardi. O tekne ile gezmedigimiz görmedigimiz civar koy kalmadi. Bardakçi'ya giderdik firsat buldukca. Bardakçi'da deniz tam turkuaz rengi olurdu. Zeki Müren de oraya gelirdi, kimi zaman onu dinlerdik, anlatirdi.

Zeki Müren'in çok güzel bahçesi olan bir evi vardi, ada çiçeklerine olan (bengonvil) tutkum o bahçedeki çiçeklerin fotografini çektikten sonra baslamisti.

Hatayli ile Poyraz Limani'nda...

Bahattin Kaptan'in çok büyük elleri olan bir babasi vardi, eski süngerci oldugunu söylemislerdi. Sonra onu ara sira, Cumhuriyet Caddesi'nde, deniz kenarindaki kahvehanede otururken gördüm, ben de oraya gider, kiyiya en yakin masayi bulur yada, eger yoksa oraya bir masa sürükler, oturup siir yazardim orada.

Ünlü Türk sairi Ilhan Berk ile dostlugumuz da Halikarnasus'ta baslamisti. Onun, karsi koydaki evine giderdim. Edibe hanim (esi) hep ikramda bulur, güler yüz gösterirdi. Ilhan Berk ise gündüzleri sicakta gömleksiz dolasir, o odadan bu odaya geçip, huzursuz tavirlari ile "bak sana su siiri okuyayim" diye yeni siirlerini okurdu. Ilhan Berk'ten siir ve kadinlar adina çok sey ögrendim. Allah ondan razi olsun.

Bugün, Paris'te parmakla gösterilen ünlü fotograf sanatçimiz Ahmet Sel ile de, Halikarnasus'ta, Ilhan Berk'in evinde tanistik. Çok iyi arkadas olduk ve yillardir da görüsürüz, geçenlerde gelmisti, Nice'de (Fransa) Rus mezarliginin ve Rus Tapinaginin fotograflarini çekti.

Bodrumlu bir gemici ve Bodrum'dan bir kapi fotografi

Halikarnasus'un ünlü sandaletlerini bulan ve en güzellerini yapan Ali Güven'dir. Ali Güven'in halâ orada oldugunu duyuyorum. Onun sandaletleri çok pahaliydi, turistler ona güzel para vermisler ve fiyatini iyice yükseltmislerdi, onun için de ben uzun yillar hep onun kopyesi olan sandaletler giyindim. Sonunda 1979 yilinda bir Ali Güven sandaletim oldu. Onun bir Ingiliz kiz arkadasi vardi. Virginia'ydi adi. Ben 1979'da Ingiletere'ye giderken bana o kizin telefonunu ve adresini verdi, bir çift de sandalet armagan gönderdi benimle. Biz sonra Virginia ile çok arkadas olduk, ama yillar geçti. En son 15-16 yil önce bir yeni yil karti göndermisti. Bir daha da sesi çikmadi.

Ankara'li ressam Cemil Eren'in Türkbükü koyunda denize yakin, plajin agzinda bir evi vardi. Oraya giderdik, Cemil Eren bize çay yapardi. Bir keresinde evinin avlusuna yaptigi bir marti resminin yanina grafit ile benim de portremi çizmisti, ben de hemen fotografini çekivermistim. Iyi ki çekmisim baksaniza, simdi o evin orada tatil köyü mü ne varmis!. Aman Allahim...

Poyraz Limani (1977) ve Cemil Eren'in, evinde avlusunun duvarindaki
marti resminin yanina cizdigi Ayral'in portresi.



Bodrum Kale Müze'nin ilk sergisini de ben açmistim. Daha, giristeki sergi salonu bile yoktu. Onun için de üst avluda bahçede sergilemistim fotograflarimi. Yüzler sergisinin paspartularini tek tek Füsun Orçun elde kesip çizimisti. Sergini açilisinda, Ilhan Berk, Güzin Özipek, Salih Kalyoncu, Cemil Ipekçi daha kimler kimler vardi... Çok sicak ve heyecanli bir açilisti. 1979 daki bu sergiden sonra bir daha fotograf sergisi açmadim. Çünkü, Göltürkbüklü sitesindeki fotograflara da baktiginiz zaman göreceksiniz, bir temayi tutturup gitmedim hiç, hep bir daldan öbürüne kondum. Oysa zamaninda Cemil Eren'in çizmis oldugu kapilar serisinden etkilenip kapi fotograflari çekmeyi çok istemistim. Cumhuriyet Caddesi'ndeki Orkide Kuaför'ün kapi üstü fotografi bu nedenle benim için pek önemlidir. Bir de o yil (1976) baslayan bir sevdanin bende yarattigi derin izler...



1976'da, Cemil Ipekci'nin de katildigi Bodrum Muzesi'ndeki ilk sergi ve Ayral'in
ilk fotograf sergisinin acilisindan...


1976 yilinda sevdalandigim ressam kadin ile Halkarnasus'ta çok güzel günler geçirmistik, dar bir Bodrum sokaginda, beyaz tenli, mavi çerçeveli bir evde yasamistik. Oradan Izmir'e gittik ve sevdamiz darma duman oldu. Yayimlanmis siir kitaplarimda, (http://www.cs.rpi.edu/~sibel/poetry/poems/cuneyt_ayral/istanbul_sarkilari_kitabi/index.html

yogunlukla anlatmis oldugum kadin , bu kadindir.

Ayral, 1977 yilinda Bodrum'da Cahit KULEBI ile.

Ünlü Türk sairi rahmetli Cahit Külebi'yi Ankara'dan Türk Dil Kurumu'ndan tanirdim, ama onunla tek söylesimi Bodrum'a tatile geldigi bir zamanda, kalmakta oldugu otelin balkonunda denize karsi yapmistik. Bana çok güzel siirlerini okudugunu animsiyorum. Ünlü Türk Ressami Avni Arbas'da Bodrum'a gelir ve  Maça Kizi pansiyonunda kalirdi. Zaman zaman odasina çikar ve kiyidan topladigi çakil taslarini nasil boyadigina bakardim. Bir de Müntakim bey vardi, agirbasli bir adamdi, kiyida bir evi vardi. Eski Komünistti, herkes saygi duyardi, sabahlari erken saatte evinin önünden geçer, çagirmasini kollar ve kahvesini içip anlattiklarini dinlemeyi severdim.

Bodrum'un, en önemli yeri ise, limandaki Rasit'in Kahvehanesi idi. "Çaylaaaaar" diye bagirirdi aksam saati. Sabahlari ise daha sakin olurdu Rasit. Simdi, yine duyduguma göre o kahvehane yokmus! Yani yokmus Halikarnasus...

Rasit'in Kahvesinde, 1976

Düsünsenize bir kere, ben simdi nasil giderim Halikarnasus'a? Orada biraktigim hiçbir ani yerli yerinde degil.. Zaten oraya ne yaptiysa Giritli Ibrahim yapti...

1978 yiliydi. T.C. Karayollarinda özel kalem müdürlügü yapiyordum. 37 kilometrelik Milas - Bodrum turistik yolu projesi onaylanmisti. O yol açildi ve Halikarsasus bugünkü Bodrum oluverdi iste. Göltürkbüku.com da gördügüm fotograflara bakinca hiç bilmedigim bir yere bakiyorum, ben orasini tanimiyorum, eminim benim gibi pek çok kisi de tanimiyordur. En son Ilhan Berk ile Lodevé'de bulustugumuzda "o hooo, o evden çikali çok oluyor" demisti bana, bana vermis oldugu adresi de benim gidip bulabilmem artik olanaksiz gibi geliyor bana. Takinti midir nedir benimki? Ama ben Halikarnasus'da:

° Bir gençlik
° Sevdalar ve bir kocaman sevda

°Bir dolu "ilk" birakmistim


Ayral, siir yazarken ve de 'ilklerin unutulmamisligi'na dair 1976 yilindan bir kare.


Ve Halikarnasus hepsini silip süpürmüs, duydum, bizim sandaletçi Ali Güven var ya... O da yaslanmis !...

Simdi acaba bu dedigim yerler var mi halâ: barlar sokaginda No. 7 Orhan abinin  yeri duruyor mu? Han Restaurant var mi halâ, Zümrüt orada çalisirdi, artik orada çalismadigini biliyorum. Yarali Ceylân, oldugu gibi durup duru mu orda? Bardakçi Koyu'ndan bir sarkisi yükseliyor mu Zeki Müren'in? Ya da bir Bodrum gecesinde dinleyebiliyor musunuz onun sesini, sarki olsa da kahkahasinin asili durdugu duvarlari saklamislar mi? Melengeç Gazetesi vardi Bodrum'da, siirlerimizi yayimlardik, peki onu ne yaptilar? Mehmet Sonmez resim çizemiyor artik, çünkü öldü gitti, oysa ne keyif alirdik onun çizdigi raki siselerinden, maviyi tam dogru bulmamis miydi?

Bu benim anlattiklarim bir Halikarnasus. Pek çoguna göre,o zamanlar (70'ler) çoktan bitmis bir Halikarnasus yani...

Nice, Fransa - Aralik 2001


Cuneyt Ayral hakkinda daha kapsamli bilgi icin>>>

http://www.ayral.com
Sonbahar - 2001 sayimiz; "Unutulan Insan "a ithaf edilmistir.

Bu sayidan itibaren
"
INSAN"i her boyuttaki deger ve varolusuyla animsatmaya yonelik
dusunsel ve gorsel urunlerinizi, ISIK BINYILI'nda yayinlamaya davet ediyoruz.
KIS-2002 - Ikinci Yildonumu sayisina katilim icin son gonderme tarihi: 10 Ocak 2002
ISIK BINYILI e-dergi; The Light Millennium, Inc., semsiyesi altinda "kamu yararina yayincilik"
yapmak uzere 17 Temmuz 2001 tarihinde, New York Valiligi'nin onayi ile ve
New York merkezli olmak
uzere,
ticari amac tasimayan bir kurum statusu kazanmistir.

HOME PAGE

TÜRKÇE
Içindekiler

@ The Light Millennium e-magazine was created and designed by Bircan ÜNVER. 7th issue. Sonbahar 2001, New York.
URL: http://www.lightmillennium.org