Insan
kendi dogdugu gunu hatirlamaz ama o gun ile ilgili anlatilanlari
hatirlayabilir. Ben de kendi dogdugum gunun nasil bir gun oldugunu
her dogum gunumde anacigima sormusumdur. Onun hatirladiklarini ben de hep soyle hatirlarim: Bir Pazartesi gunuymus. Yillardan gunes takvimine gore 1959, aylardan
Mayismis. Bilinen
hesaplara gore de annem bana daha ilk gunden hamile kalmis. Yani bana gore annem daha cicegi burnunda
bir yeni gelin iken ben dogmusum ve onu anne, babami da baba
yapivermisim. Dogum
yerim Cankiri'dir. Cankiri'yi
hic bilmem. Ilgaz
Daglarina giderken icinden bir kere gectim.
O zamanlar ben de anne idim ve yanimda kizimiz Ilgaz
da vardi. Ona 'Ben bu sehirde dogmusum' derken en
az onun kadar yabancisiydim sehrin.
Ama annem anlatir:
Annem de ben dogdugum yil yabancisiymis sehrin.
Daha o yil tasinmislar ve iyi ev sahiplerinden baska
sehirden kimseyi tanimamislar.
Gebe yeni geline bu evsahipleri cok iyi davranmislar.
Dogum sancilarim iste bu iyi insanlarin kiralik evinde
zamani gelince, bir gun onceden baslamis ve annemi sinemanin
yanindaki Cankiri Devlet Hastanesi'ne getirmisler.
Duvarlari beyaz renkli ve yuksek tavanli bir odaya koymuslar. Yerden yuksekligi nerede ise adam boyu
olan bir yataga yatirmislar.
Annem o yataga cikmanin zor oldugunu soyler.
Disarida bardaktan bosanircasina bir Mayis yagmuru yagiyormus. Odanin penceresinden disarinin yagmur
sesleri geliyormus. Annem butun gece sancisini unutabilmek
icin olsa gerek bu yagmur seslerini dinlemis durmus. Anneme sancilari sirasinda bir ebe kadin yardim etmis. Hatta kolaylik olsun diye annemin uzerine cikip gece boyu bastirmis.
Ben
iceride yagmurdan ve anneme verdigim sancidan habersiz neler
hissediyordum tabii ki Allah bilir! Annem bu sirada neler
dusunuyordu acaba? Hic olecegi korkusuna kapildi mi ki?
Benim kiz mi oglan mi olmami istiyordu ki? Ama
eger oglan olmazsam babamin cok hayal kirikligina ugrayacagini
zannediyor olmaliydi. Zira genc bir tegmen olan babam,
arkadaslari ile iddiaya giriyormus: 'Erkek adamin erkek oglu
olur!' gibisinden. Annemin tek tercihinin ise saglikli
ve hayirli bir evlat olmam uzerine olduguna da ben iddiaya girebilirim.
Zira canla basla dogumu yapan ve sagligin herseyden daha onemli
olduguna fiziksel olarak dogum anlarinda en cok yaklasan annem!
Cektigi sikintiyi da bir Allah bilir bir de kendisi!
Eminim babam da hem annemin hem de benim sag salim bu
mucadeleden cikabilmemiz icin hastane kapisinda beklerken, yani
is gercekten ciddiye bindigi anda dua etmistir.
Ertesi gun ikindiye dogru dunyaya gozlerimi acmisim. Annem zamanin
ikindi oldugunu ezan seslerinden biliyor olmali. Oyle
ise saatlerden de ogleden sonra dorde yakin bir zaman!
Beni ebe dogurttuguna gore onun kucagina cikmis olmaliyim. Boylece
kirmizi suratli ve kara sacli bir kiz bebek oldugumu ilk bu
ebe kadin gormus. Simdi kimbilir kacinci olum yildonumu olmustur.
Hem nereden biliyorum ki oldugunu, belki de hala yasiyordur.
Allah ondan razi olsun! Beni de dogurttu ya!
Icinden dogurttugu her bebege dua ettigi gibi bana da
dua etti mi ki? Ne diye dua ederdi acaba? Bir besmele ceker arkasindan da 'Masaallah! Masaallah!' derdi
belki. Annem kendine
geldikten ve beni kucagina aldiktan sonra bu ilk karsilasma
ani icin ise hep soyle der:
'Ayy ne de cirkin bir bebek!
Bakin ayol bunun gozleri de sasi.'
Canim Nuray halacigim o anda annemin yanindadir.
O da bana bakar ve sasi da gozuksem beni sevdigini daha
o anda anlar. Babam da anneannem de gelirler. Onlar da benim sasi sasi ve saskin saskin
bakan gozlerime bakip beni pek severler.
Iste o anin resmini boylece cekiverirler. Bu bir mutluluk aninin,
unutulmaz bir kavusmanin resmidir.
Babam siyah takim elbisesinin icinde cok yakisikli ve kollarinin
butun genisligi ile kavradigi ailesi ile cok gururludur.
Halam cok genc annem cok guzel ve anneannem de cok mutludurlar
bu resimde. Tabiiki
ben ise sasi ve saskin!
O gunden hafizamda kalan baska bir sey ise biz ilk geceyi
annemle hastanede gecirirken, ben annemin ilik sutunu annem de
hastane mutfaginin ona cok lezzetli gelen hala unutamadigi, unla
kizartilmis yogurtlu kabagini yerken, babamin, halam ve anneannemi
alip sinemaya goturmesi ve sinemanin seslerinin kesilen yagmurun
ardindan annemin odasina gelmesidir.
Sinemada hangi film oynuyordu biz seyretmedigimiz icin
bilemiyorum ama bir Mayis gecesinde musterileri beklerken sinemacinin
caldigi sarkiyi biliyorum ve cok seviyorum:
Karadir kaslarin ferman yazdirir, bu ask beni diyar diyar
gezdirir, lokman hekim gelse yaram azdirir, yarami sarmaya yar
kendi gelsin!".turku bir yerinde de soyle soyler ve bana
hep dogdugum o guzel gunu ve kavusma anini hatirlatir: Olum ver
Allah'im ayrilik verme!'
Iste benim hayatim da o gun; o gunden once ve o gunden
sonra dogan butun diger insanlarin hayatlari gibi baslayivermisti.
Bir sicacik annenin kucaginda!
Ne olurdu sanki o guzel anlari hatirlayabilseydik Allahim? Eger insanin en cok sevildigi ve annesine
en cok yakin oldugu bu guzel anlari hatirlasaydik, buyumeyi hic
mi istemezdik diye? Belki
de o guzel anlari zamani geldiginde, kismet oldugunda, anneler
ve babalar olarak hafizalarimiza kazimamiz daha anlamlidir hayatin
devami icin diye mi! Kim bilir?
Peki siz hic dusundunuz mu belki de yarin oleceginizi? Olumu dusunmek dogumunuzu dusunmek gibi
oyle kolay degildir. Korkariz
olumden, olmekten , bir yakinimizi kaybetmekten. Halbuki olum de dogum kadar dogaldir ve bildigimizi sandigimiz
bir gercektir. Bu
gercegi ilk kez ne zaman ve nasil anlariz? Yasarken hic olmeyecekmis gibi bu dunya icin didinip dururuz
da bir an durup yarin olecekmisiz gibi hazirlik yapmak hic aklimiza
gelmez. Aklimiza
gelse bile birseyler yapmak isimize gelmez.
Hayatin kendisi bizi yasamaya zorlar. Bu kacinilmaz bir durumdur. Hayatin bu zorlayici etkisinden kurtulmak icin ne yapmali? Arada sirada olumumuzu anmali! Haydi gelin benimle ve dogum gunumu annemin agzindan hatirladiklarimla
andigimiz gibi diyelim ki yarin benim olum gunummus, onu da hayal
etmeye calisalim:
Galiba olum seklimin nasil oldugu beni
hic ilgilendirmiyor.
Beni daha cok yarin icinde olmayacagim dunya ilgilendiriyor
hala. Eger yarin sabah bensiz olsaydi yastigim
kizim Ilgaz'in yan odada calan saatini bensiz duyacakti. Onun hemen yataktan usenmeyerek kalkisini,
kaloriferi yakisini, kahvesini yapisini ve kahvalti olarak yedigi
Amerikan citirlarini ve sutu tabagina dokusunu ve kasiklayisini,
televizyonun kisik sesini yastigim bensiz duyacakti.
Kedimiz Biyikli bu gurultulerden uyanip herzaman yaptigi
gibi yorganin altina girmeye kalkisacak ve benim bas ucuma gelecek
ama beni bulamayacakti. Rasim her zamanki tembelligi ile benim
Ilgaz'i okula birakmami bekleyemeyecek ve yataktan mecburen kalkacakti. Halbuki ben Ilgaz ile biraz daha birlikte
olmak icin o guzelim erken saatleri kulagim kiriste yataktan dinledikten
sonra Ilgaz hazir olunca hemen yataktan firlar ve onunla okula
gidinceye kadar sohbet ederdim.
Bu anlar benim icin cok kiymetliydiler.
Orta okul binasinin kapisinda benim tembihlerime sikilan
Ilgaz her sabah arabanin kapisini yuzume carpsa da, en guzel sohbetleri
bu sabahlar yapardik. O kisacik zamanlarda! Kis karlarini soguktan titreyerek temizlerken
ellerimiz donsa da uykudan daha tatliydi kizimla birlikte birseyler
yapmak benim icin. Acaba
Ilgaz icin bensiz sabahlar nasil olurdu?
Rasim ise
belki de sabahlari kendisine zorla kahvalti sunan biri olmadigi
icin daha mutlu, hazirlanip isine giderdi herhalde.
Kendisine ogle yemegi de hazirlamazdi. Aksam yemegini dusununce de cok cani sikilirdi eminim. Hemen ilk care olarak makarna pisiririm
diye dusunurdu. Calistigim
laboratuvarda ise benim gelmeyecegim anlasilinca yarim kalan deneylerimi
bitirmek icin birileri bulunurdu.
Her gun kullandigim pipetlerimi baska eller tutardi. Bir gun onceden yapilmis butun deneylerin
ayrintilari not defterimden okunurdu. Bahsi gecen her tupun buzdolabinda bulunmasindan sonra da deneylere
kalinan yerden devam edilirdi.
Ben ya da baskasi farketmez.
Bilimsel calismalarda deneyleri hic bitmeyecekmis gibi
devam ettirir insan. O
deneyler zaten tamamen bize ait degillerdir.
Mutlaka sizden sonra birisinin devam etmesi uzerine kurarsiniz
duzeninizi. Is arkadaslarim huzunlenirler ama hayat
devam ettigi icin hem calisir hem de dusunmeye devam ederlerdi.
Oglen saatlerinde
acikirlar ve bolumun mutfagina giderler, mikrodalga firinin
onunde siraya girerler ve bekli de benim hakkimda konusurlardi.
Ne derlerdi ki benim hakkimda?
Aksamlari copleri almaya gelen
isci, yikama odasinda calisan ve kapi gorevlileri de
farkederlermiydi yoklugumu? Benim yoklugum en cok nasil hissedilirdi
acaba? Neyimin
yoklugu ile? Eminimki
bunlarin hicbirisi yerleri doldurulamayacak seyler degillerdir. Ben de digerleri , sizler gibi olumluyum
ve iste geldim iste gidiyorum.
Yarin olecek olsaydim gun bensiz dogacakti ya, komsularim
da artik gozlemeyeceklerdi 90 millik yoldan gelip gelmedigimi;
kimse duymayacakti kapinin zilini cocuklugumdan beri adetim
uzerine uc kere ust uste caldigimi; 'Huu hu ben geldim,yemek
hazir mi, bana mektup var mi?' dedigimi. Sonra ay da evimizin daminin ustunde onunla
yarisarak parildayan yildizlar da bensiz parlayacaklardi. Iste ben oldugume, butun severek yapip
da yapamayacagim herseye, nasil ve nerede durulup nasil ve nerede
gomuldugume gam yemezdim eger yarin olseydim. Bir caresi bulunurdu elbette, su dunyanin Shrewsbery'sinde
de butun bu isler icin.
Hem eger hemen yarin olseydim cok sukur ben inaniyorum
bir ote dunya olduguna, nasil oldugunu bir yuce Allah'in bildigi;
yeniden dirilecegime butun aklimla! Eger ben yarin olseydim yesem yesem yeni
dogan gune erkenden kalkip sabah yelini almayanlar icin, cocuklari
ile yeterince birlikte olamayanlar icin, islerini hic olmeyecekmis
gibi severek yapamayanlar icin, eslerine iyi bir hayat arkadasi
olamayanlar icin en cok da gece oldugunda gokyuzunde parildayan
o guzelim ayi ve yildizlari goremeyenler, ne olursa olsun dogdugu
gune ve hayatina sukredemeyenler icin; Zerrin, olum bahane bir
sigara daha yaktigi, Bahadir olum bahane bir resim daha yapmadigi
ve de okuyamayacagim o cok guzel kitaplarim icin gam yerdim.
|