Iki Arada, Bir Derede!


m. Çevik ARIKAN

Insan kendi dogdugu gunu hatirlamaz ama o gun ile ilgili anlatilanlari hatirlayabilir. Ben de kendi dogdugum gunun nasil bir gun oldugunu her dogum gunumde anacigima sormusumdur.  Onun hatirladiklarini ben de  hep soyle hatirlarim:  Bir Pazartesi gunuymus.  Yillardan gunes takvimine gore 1959, aylardan Mayismis.  Bilinen hesaplara gore de annem bana daha ilk gunden hamile kalmis.  Yani bana gore annem daha cicegi burnunda bir yeni gelin iken ben dogmusum ve onu anne, babami da baba yapivermisim.  Dogum yerim Cankiri'dir.  Cankiri'yi hic bilmem.  Ilgaz Daglarina giderken icinden bir kere gectim.  O zamanlar ben de anne idim ve yanimda kizimiz Ilgaz da vardi.  Ona 'Ben bu sehirde dogmusum' derken en az onun kadar yabancisiydim sehrin.  Ama annem anlatir:  Annem de ben dogdugum yil yabancisiymis sehrin.  Daha o yil tasinmislar ve iyi ev sahiplerinden baska sehirden kimseyi tanimamislar.  Gebe yeni geline bu evsahipleri cok iyi davranmislar.  Dogum sancilarim iste bu iyi insanlarin kiralik evinde zamani gelince, bir gun onceden baslamis ve annemi sinemanin yanindaki Cankiri Devlet Hastanesi'ne getirmisler.  Duvarlari beyaz renkli ve yuksek tavanli bir odaya koymuslar.  Yerden yuksekligi nerede ise adam boyu olan bir yataga yatirmislar.  Annem o yataga cikmanin zor oldugunu soyler.  Disarida bardaktan bosanircasina bir Mayis yagmuru yagiyormus.  Odanin penceresinden disarinin yagmur  sesleri geliyormus.  Annem butun gece sancisini unutabilmek icin olsa gerek bu yagmur seslerini dinlemis durmus.  Anneme sancilari sirasinda bir ebe kadin yardim etmis.  Hatta  kolaylik olsun diye annemin uzerine cikip gece boyu bastirmis. 

Ben iceride yagmurdan ve anneme verdigim sancidan habersiz neler hissediyordum tabii ki Allah bilir!   Annem bu sirada neler dusunuyordu acaba?   Hic olecegi korkusuna kapildi mi ki?   Benim kiz mi oglan mi olmami istiyordu ki?   Ama eger oglan olmazsam babamin cok hayal kirikligina ugrayacagini zannediyor olmaliydi.   Zira genc bir tegmen olan babam, arkadaslari ile iddiaya giriyormus: 'Erkek adamin erkek oglu olur!' gibisinden.  Annemin tek tercihinin ise saglikli ve hayirli bir evlat olmam uzerine olduguna da ben iddiaya girebilirim. Zira canla basla dogumu yapan ve sagligin herseyden daha onemli olduguna fiziksel olarak dogum anlarinda en cok yaklasan annem!   Cektigi sikintiyi da bir Allah bilir bir de kendisi!   Eminim babam da hem annemin hem de benim sag salim bu mucadeleden cikabilmemiz icin hastane kapisinda beklerken, yani is gercekten ciddiye bindigi anda dua etmistir.  


Ertesi gun ikindiye dogru dunyaya gozlerimi acmisim. Annem zamanin ikindi oldugunu ezan seslerinden biliyor olmali.  Oyle ise saatlerden de ogleden sonra dorde yakin bir zaman!   Beni ebe dogurttuguna gore onun kucagina cikmis olmaliyim. Boylece kirmizi suratli ve kara sacli bir kiz bebek oldugumu ilk bu ebe kadin gormus. Simdi kimbilir kacinci olum yildonumu olmustur. Hem nereden biliyorum ki oldugunu, belki de hala yasiyordur.   Allah ondan razi olsun!   Beni de dogurttu ya!  Icinden dogurttugu her bebege dua ettigi gibi bana da dua etti mi ki?  Ne diye dua ederdi acaba?  Bir besmele ceker arkasindan da 'Masaallah! Masaallah!' derdi belki.  Annem kendine geldikten ve beni kucagina aldiktan sonra bu ilk karsilasma ani icin ise hep soyle der:  'Ayy ne de cirkin bir bebek!  Bakin ayol bunun gozleri de sasi.'  Canim Nuray halacigim o anda annemin yanindadir.  O da bana bakar ve sasi da gozuksem beni sevdigini daha o anda anlar.  Babam da anneannem de gelirler.  Onlar da benim sasi sasi ve saskin saskin bakan gozlerime bakip beni pek severler.
 


Iste o anin resmini boylece cekiverirler. Bu bir mutluluk aninin, unutulmaz bir kavusmanin resmidir.  Babam siyah takim elbisesinin icinde cok yakisikli ve kollarinin butun genisligi ile kavradigi ailesi ile cok gururludur.  Halam cok genc annem cok guzel ve anneannem de cok mutludurlar bu resimde.  Tabiiki ben ise sasi ve saskin!  O gunden hafizamda kalan baska bir sey ise biz ilk geceyi annemle hastanede gecirirken, ben annemin ilik sutunu annem de hastane mutfaginin ona cok lezzetli gelen hala unutamadigi, unla kizartilmis yogurtlu kabagini yerken, babamin, halam ve anneannemi alip sinemaya goturmesi ve sinemanin seslerinin kesilen yagmurun ardindan annemin odasina gelmesidir.  Sinemada hangi film oynuyordu biz seyretmedigimiz icin bilemiyorum ama bir Mayis gecesinde musterileri beklerken sinemacinin caldigi sarkiyi biliyorum ve cok seviyorum:  Karadir kaslarin ferman yazdirir, bu ask beni diyar diyar gezdirir, lokman hekim gelse yaram azdirir, yarami sarmaya yar kendi gelsin!".turku bir yerinde de soyle soyler ve bana hep dogdugum o guzel gunu ve kavusma anini hatirlatir: Olum ver Allah'im ayrilik verme!'  Iste benim hayatim da o gun; o gunden once ve o gunden sonra dogan butun diger insanlarin hayatlari gibi baslayivermisti.  Bir sicacik annenin kucaginda!  Ne olurdu sanki o guzel anlari hatirlayabilseydik Allahim?  Eger insanin en cok sevildigi ve annesine en cok yakin oldugu bu guzel anlari hatirlasaydik, buyumeyi hic mi istemezdik diye?  Belki de o guzel anlari zamani geldiginde, kismet oldugunda, anneler ve babalar olarak hafizalarimiza kazimamiz daha anlamlidir hayatin devami icin diye mi! Kim bilir?


Peki siz hic dusundunuz mu belki de yarin oleceginizi?  Olumu dusunmek dogumunuzu dusunmek gibi oyle kolay degildir.  Korkariz olumden, olmekten , bir yakinimizi kaybetmekten.  Halbuki olum de dogum kadar dogaldir ve bildigimizi sandigimiz bir gercektir.  Bu gercegi ilk kez ne zaman ve nasil anlariz?  Yasarken hic olmeyecekmis gibi bu dunya icin didinip dururuz da bir an durup yarin olecekmisiz gibi hazirlik yapmak hic aklimiza gelmez.  Aklimiza gelse bile birseyler yapmak isimize gelmez.  Hayatin kendisi bizi yasamaya zorlar.  Bu kacinilmaz bir durumdur.  Hayatin bu zorlayici etkisinden kurtulmak icin  ne yapmali?  Arada sirada olumumuzu anmali!  Haydi gelin benimle ve dogum gunumu annemin agzindan hatirladiklarimla andigimiz gibi diyelim ki yarin benim olum gunummus, onu da hayal etmeye calisalim:
Galiba olum seklimin nasil oldugu beni  hic ilgilendirmiyor.  Beni daha cok yarin icinde olmayacagim dunya ilgilendiriyor hala.  Eger yarin sabah bensiz olsaydi yastigim kizim Ilgaz'in yan odada calan saatini bensiz duyacakti.  Onun hemen yataktan usenmeyerek kalkisini, kaloriferi yakisini, kahvesini yapisini ve kahvalti olarak yedigi Amerikan citirlarini ve sutu tabagina dokusunu ve kasiklayisini, televizyonun kisik sesini yastigim bensiz duyacakti.  Kedimiz Biyikli bu gurultulerden uyanip herzaman yaptigi gibi yorganin altina girmeye kalkisacak ve benim bas ucuma gelecek ama beni bulamayacakti.  Rasim her zamanki tembelligi ile benim Ilgaz'i okula birakmami bekleyemeyecek ve yataktan mecburen kalkacakti.  Halbuki ben Ilgaz ile biraz daha birlikte olmak icin o guzelim erken saatleri kulagim kiriste yataktan dinledikten sonra Ilgaz hazir olunca hemen yataktan firlar ve onunla okula gidinceye kadar sohbet ederdim. 


Bu anlar benim icin cok kiymetliydiler.  Orta okul binasinin kapisinda benim tembihlerime sikilan Ilgaz her sabah arabanin kapisini yuzume carpsa da, en guzel sohbetleri bu sabahlar yapardik.  O kisacik zamanlarda!  Kis karlarini soguktan titreyerek temizlerken ellerimiz donsa da uykudan daha tatliydi kizimla birlikte birseyler yapmak benim icin.  Acaba Ilgaz icin bensiz sabahlar nasil olurdu?  Rasim  ise belki de sabahlari kendisine zorla kahvalti sunan biri olmadigi icin daha mutlu, hazirlanip isine giderdi herhalde.  Kendisine ogle yemegi de hazirlamazdi.  Aksam yemegini dusununce de cok cani sikilirdi eminim.  Hemen ilk care olarak makarna pisiririm diye dusunurdu.  Calistigim laboratuvarda ise benim gelmeyecegim anlasilinca yarim kalan deneylerimi bitirmek icin birileri bulunurdu.  Her gun kullandigim pipetlerimi baska eller tutardi.  Bir gun onceden yapilmis butun deneylerin ayrintilari not defterimden okunurdu.  Bahsi gecen her tupun buzdolabinda bulunmasindan sonra da deneylere kalinan yerden devam edilirdi.  Ben ya da baskasi farketmez.  Bilimsel calismalarda deneyleri hic bitmeyecekmis gibi devam ettirir insan.  O deneyler zaten tamamen bize ait degillerdir.  Mutlaka sizden sonra birisinin devam etmesi uzerine kurarsiniz duzeninizi.  Is arkadaslarim huzunlenirler ama hayat devam ettigi icin hem calisir hem de dusunmeye devam ederlerdi.
 


Oglen saatlerinde acikirlar ve bolumun mutfagina giderler, mikrodalga firinin onunde siraya girerler ve bekli de benim hakkimda konusurlardi.  Ne derlerdi ki benim hakkimda?  Aksamlari copleri almaya gelen  isci, yikama odasinda calisan ve kapi gorevlileri de farkederlermiydi yoklugumu?  Benim yoklugum en cok nasil hissedilirdi acaba?   Neyimin yoklugu ile?  Eminimki bunlarin hicbirisi yerleri doldurulamayacak seyler degillerdir.  Ben de digerleri , sizler gibi olumluyum ve iste geldim iste gidiyorum.  Yarin olecek olsaydim gun bensiz dogacakti ya, komsularim da artik gozlemeyeceklerdi 90 millik yoldan gelip gelmedigimi; kimse duymayacakti kapinin zilini cocuklugumdan beri adetim uzerine uc kere ust uste caldigimi; 'Huu hu ben geldim,yemek hazir mi, bana mektup var mi?' dedigimi.  Sonra ay da evimizin daminin ustunde onunla yarisarak parildayan yildizlar da bensiz parlayacaklardi.  Iste ben oldugume, butun severek yapip da yapamayacagim herseye, nasil ve nerede durulup nasil ve nerede gomuldugume gam yemezdim eger yarin olseydim.  Bir caresi bulunurdu elbette, su dunyanin Shrewsbery'sinde de butun bu isler icin.  Hem eger hemen yarin olseydim cok sukur ben inaniyorum bir ote dunya olduguna, nasil oldugunu bir yuce Allah'in bildigi; yeniden dirilecegime butun aklimla!  Eger ben yarin olseydim yesem yesem yeni dogan gune erkenden kalkip sabah yelini almayanlar icin, cocuklari ile yeterince birlikte olamayanlar icin, islerini hic olmeyecekmis gibi severek yapamayanlar icin, eslerine iyi bir hayat arkadasi olamayanlar icin en cok da gece oldugunda gokyuzunde parildayan o guzelim ayi ve yildizlari goremeyenler, ne olursa olsun dogdugu gune ve hayatina sukredemeyenler icin; Zerrin, olum bahane bir sigara daha yaktigi, Bahadir olum bahane bir resim daha yapmadigi ve de okuyamayacagim o cok guzel kitaplarim icin gam yerdim.


4 Subat 2001 - m. Cevik Arikan
22 Gage Lane,
Shrewsbury, MA 01545,|
USA

Sonbahar - 2001 sayimiz; "Unutulan Insan "a ithaf edilmistir.

Bu sayidan itibaren
"
INSAN"i her boyuttaki deger ve varolusuyla animsatmaya yonelik
dusunsel ve gorsel urunlerinizi, ISIK BINYILI'nda yayinlamaya davet ediyoruz.
KIS-2002 - Ikinci Yildonumu sayisina katilim icin son gonderme tarihi: 10 Ocak 2002
ISIK BINYILI e-dergi; The Light Millennium, Inc., semsiyesi altinda "kamu yararina yayincilik"
yapmak uzere 17 Temmuz 2001 tarihinde, New York Valiligi'nin onayi ile ve
New York merkezli olmak
uzere,
ticari amac tasimayan bir kurum statusu kazanmistir.

HOME PAGE

TÜRKÇE
Içindekiler

@ The Light Millennium e-magazine was created and designed by Bircan ÜNVER. 7th issue. Sonbahar 2001, New York.
URL: http://www.lightmillennium.org