EVERYTHING SHOULD BE UNDER THE SUN...
NO To New Nuclear Weapons... NO To New Nuclear Targets... NO To New Pretexts For Nuclear War... NO To Nuclear Testing...
NO To Star Wars... NO To Weapons In Space...
NOTo All Types Of Weapons, War & War Culture...
We have only one WORLD yet! If we destroy it, where else will we go?
http://lightmillennium.org
Mission of the Lightmillennium.Org
About the Lightmillennium.Org
Events of the Lightmillennium.Org
Supporters of the Light Millennium
The Light Millennium TV Programs
Archive of the Lightmillennium.Org
Participants of the Lightmillennium.Org
BoD, A.Board and Volunteer Rep. of the Lightmillennium.Org
Contact information of the Lightmillennium.Org
YES For The Global Peace Movement, YES Loving & Caring Each Other, YES Greatness in Humanity, YES Saving Our Unique Mother Earth,
YES Great Dreams For Better Tomorrows, YES Emerging Positive Global Energy, YES National and Global Transparency, and YES Lighting Our Souls & Minds.

INTERAKTIF - AÇIK SINIF II
Sayfa 2

S i z i n . s a y f a n i z . . .
OKURUMA MEKTUPLAR - Nurullah ATAÇ'tan...

Almanya'dan Mevlut ASAR'in, Nurullah ATAÇ'in YASAMAK ve YALNIZLIK ile ELESTIRME denemeleri üzerine, AÇIK SINIF II ile paylasmak üzere ilettigi ve geçen hafta yayinladigimiz iki yazisini takiben bu hafta da, ELESTIRME üzerine yazisini, INTERAKTIF - 2 sayfamizdan yayinliyoruz. AÇIK SINIF II'ye gosterdigi ilgi ve katkisindan dolayi Mevlut ASAR'a çok tesekkür ediyoruz.

Nurullah ATAÇ'in OKURUMA MEKTUPLAR kitabinda yer alan denemelerinde en vazgeçilemeyen, en çok sevilen, en ozlenilen ve ozenilenin de "siir sevmek" kadar "siir yazmak" ve "sair olmak" oldugu, kitabinda yayinlanan tüm mektuplarinin her zerresinde ortaya çikiyor.

ATAÇ'in, bir "sair" olarak, kendisinin yaratici eserler veremeyecegine karar vermesi sonucu, "sanat"i da, yasaminin kendisi yaparak, "yarina" ve "gelecek kusaklara" ulasmak arzu ve umudunu bagladigi, OKURUMA MEKTUPLAR kitabindan; Yazar'imizin, ayni zamanda, yasaminin iki nirengi noktasi da olan, "Siir Sevmek" ile"Elestirme" yazilarini, AÇIK SINIF II'de; Besinci Hafta'da sizin için seçtik.

SIIR SEVMEK ve ELESTIRME üzerine gorüslerinizi içeren yazilarinizi, 7 Nisan Persembe aksamina kadar, aciksinif@lightmillennium.org e-adresine, INTERAKTIF sayfamizda yayinlanmak üzere, iletmenizi rica ediyoruz. (3 Nisan 2005)

* * * * *

Yasamak üzerine, yeryüzünde soyleyecek bir sozü olmayan bir kimsenin bulunacagini düsünmüyoruz! Bunu derken bile "hiç"ligin bilinçlice kurgulandigi ya da Oblomov'culugun, 'parmagi kipirdatma'nin bile çok agir bir is sayildigi benzeri uç noktalarda dolasanlar ya da buna benzer çesitli felsefeler, hayatin farkli boyutarinda izlenmektedir. Onlarin da, kendince dayandiklari hakli bir noktasi vardir elbet...

Ister en uç noktalarda dolasanlardan olun, ister bir "yasama sanati" ustasi, ister yasami oldugu ve geldigi gibi kabul edip sevin, ister doganin gücü ve bizlerin geçiciligi karsisinda dehsete düsün ve yasamin hangi salincaklarindaysaniz ya da yasamin hangi salincaklari size yasamin güzelliklerini animsatiyorsa; yine Nurullah ATAÇ'in bu kez asagidaki YASAMAK adli yazisindan yola çikarak, sizin 'yasam-yasamak' üzerine tanim ve düsündüklerinizi kendi süzgecinizden yazmaya ve yine INTERAKTIF sayfamizda yayinlamaya ve de küresel olarak paylasmaya davet ediyoruz... (27 Mart 2005) Katilimlariniz için> aciksinif@lightmillennium.org
--INTERAKTIF - Sayfa 1>>>
-- ETKINLIK - 18 Nisan 2005

"Eleştirmecinin ne olduğunu da gene şairlere, yaratıcılara sorup onlardan öğrenin, gerçeği ancak onların gözü görür.'' Ata ç'ın sarkastikt tavrını yansıtmasına rağmen bu tümcelerde  ''günah çıkarma'' ya da ''pişmanlık'' havası  yok mu sizce?"

ELEŞTİRMECİNİN DEĞİŞMEYEN YAZGISI

Ah zavallı Ataç, ne çok kırılımış ve yıkılmış o çokbilmişlerin, yardakçıların dilinden ki, " Eleştirmeci insan mıdır?'' diye sormak zorunda kalmış. Eleştiri kültürünün gelişmediği, geliştirilmediği,  eleştirinin ''yergi' olarak anlaşıldığı bir toplumda insanın başına neler geliyor neler! Bugün sanki durum farklı mı? Ermeni kıyımına ilişkin ettiği sözlerden dolayı, Orhan Pamuk'un başına gelmeyen kaldı mı?

Özeleştiri ve eleştiri olmadan bir ülkede sanatın, edebiyatın, felsefenin gelişmesi mümkün mü? Gelenekçi, tutucu, hiyeraşik  ve totaliter toplumlarda eleştiri, ''yuvayı kirletmek'', kurulu ''ideal düzen''i, ona ''meşruiiyet'' kazandıran ''düşünce sistemi'ni sorgulamak olarak algılanır. Eleştirmen bir 'yuva kirletici' hatta bir ''hain'' olarak  damgalanır. Ondan sonra ver yansın!  N. Ataç'a yaptıkları gibi insanı anasından doğduğuna pişman eder, günah çıkarmaya zorlarlar. ''Bir vakitler ben de ötekinin berikinin lakırdısına uymus, eleştirinin de bir sanat oldugunu soylemiştim. Gülüyorum şimdi. Ne yaparsınız? Gençtim, toydum... Eleştirmecinin ne olduğunu da gene şairlere, yaratıcılara sorup onlardan öğrenin, gerçeği ancak onların gözü görür.''Ata>ç'ın sarkastikt tavrını yansıtmasına rağmen bu tümcelerde  ''günah çıkarma'' ya da ''pişmanlık'' havası  yok mu sizce?

Sanat ve edebiyatta ''putlar'a ve 'tabular'a  yer yoktur. Fazıl Hüsnü Dağlarca'nın şiirleri de eleştirmecinin süzgecinden geçebilir. Bilgili, yetkin, eleştiri ahlakını ve kültürünü içselleştirmiş eleştirmeciler sanatın önünü tıkamaz, aksine açar. Bunu sanatcıyı yargılayarak, ona saldırak değil, onun yapıtlarını sorgulayarak, çözümleyerek, diğer yapıtlarla karşılaştırarak, bizim göremediğimiz yönlerini gün ışığına çıkararak yapar.  Tabii ki onlar birer ''yasa koyucu'' ya da ''değişmez yasalar''ın uygulayıcıları değildirler ve olamazlar. Onların ''yargı''ları, sanatcı/yazar ve okuyucu için ''bağlayıcı'' değildir. Son kararı verecek yine bizzat onların kendileridir. Eleştiricinin gücü, sanatcının yaratma ve okuyucunun seçme özgürlüğünün başladığı yerde biter. Bu açıdan bakıldığında Ataç, ''Eleştirmecilerin bir faydası olmaz demiyorum, olmasına olur ya geçicidir." demekte pek de haksız sayılmaz.

Mevlüt Asar
(Duisburg, Almanya)

* * * * *

Subject: AÇIK SINIF II - Yalizlik ve Yasamak üzerine notlar
From: MevlutAsar@aol.com
Date: Mon, March 28, 2005 7:51 pm
To: aciksinif@lightmillennium.org

Yaşamak

''Yaşamak... Gerçek olan tek zenginliğimiz bizim, sevince, acıya, sevgiye de ancak onunla eriyoruz, onu yitirmedikçe umuda, her türlü umutlara hakkımız var demektir. Hiç olmazsa hayaller kurarız...'' N. Ataç


Ataç'ın söylediği gibi gerçekten her insan için yaşam/yaşamak bir zenginlik midir? Kanımca, genel geçerli bir ''yaşam'' tanımlaması yapmak ' ve ''yaşama dair reçete'' sunmak pek de kolay değil. Yaşamı bir "zenginlik" olarak görmeyen, algılayamayan o kadar çok insan var  ki çevremizde. Edebiyata düşkün ve kendisi de yazan bir bayan tanıdık, bir keresinde ''kişi günlük sıradan işlerin dışında ruhunun karanlık noktalarında yaşar. Acılar, hüzünler sevgiyi bulup da yaşayamamaktır...'' gibi bir saptama yaparak beni şaşırtmıştı. Yaşamı günlük/sıradan ve sıradışı olarak ikiye bölmek doğru olur mu? Yaşam bir bütün değil midir? Günlük'ün dışındaki yaşam neden ruhumuzun ''karanlık' noktaları'' nda sürmek zorunda? O karanlıkları yaratan biz değil miyiz? Neden bir mum yakip o karanlıkları aydınlatmayalım? Yoksa karanlıkta oturmamızı isteyenlere teslim olmuyor muyuz? Acıların, hüzünlerin sevgiyi bulmamızı, sevgiyi yaşamamızı engellemesine niçin izin verelim? Şairin deyimiyle ''Acıyı bal eylemek'', sevgiyle sağaltmak dururken!

Acıyı bal eylemenin bir yolu da 'güzel' i sevip tanımaktan yani sanattan, sanata sarılmaktan geçiyor. Evet, genellikle sanatçı ''yalnız'' insandır. Ama bu bir ''misyon'' değil, yapılan işin yani sanatın dayattığı bir durumdur. Gerçek (büyük) sanatçılar çağıyla, toplumuyla ters düşer, anlaşılmaz, horlanır, taşlanır, hapsedilir hatta öldürülür. Kimi sanatçılar karamsardır. Ama onun karamsarlığının ardında geleceğe, iyiye güzele olan bir umut gizlidir. Yoksa sanat yapmasının bir anlamı yoktur. Santçı hüzünlüdür, ama hüznü tek gerçeklik ve mutluluğun anahtarı olarak yüceltmez. O bir anlamda - itiraf etmese de - ''mutluluğun resmini'' yapmaya, mutluluğun şiirini, öyküsünü, romanını yazmaya çalışır...

Bunu gerçekleştiremeyeceğini anlayan kimi sanatçılar yaşamdan beklentilerini, yaşama yükledikleri anlamları aşağılara çeker, daraltır, inceltir ve yukarıda sözünü ettiğim tanıdık bayan gibi ''Hiç olmazsa tek başımıza boynumuzu eğmeden, onurla yaşayalım, kimselere zarar vermeden sağlıkla, sağduyu ile'' demek zorunda kalır. Işte yaşamın gerçek dramı, insanın güçsüzlüğünü, ölümlülüğünü anladığı ve önünde sonunda hepimizin vardığı bu anda yatar.

-- Mevlüt ÂSAR
Almanya

* * * * *

Yalnızlık

''Dört yanımız yalnızlıkla çevrilmiş... Zavallı insanoğlu, ne yaparsan yap, kurtulamazsın o yalnızlıktan, onun duvarlarını delip de başkalarına ulaşamazsın.'' N. ATAÇ


Ataç'ın birinci tümcesi sanki bizim için, yani ülkesinden, doğduğu toraklardan ayrı düşen, başka coğrafyalarda kök salan insanlar için söylenmiş. Çünkü onlar, ülkesini, dilini, kültürünü terk etmemiş insanlara göre ayrılıkların ve yalnızlıkların daha farklı türlerini tanırlar/bilirler. Özellikle bizim gibi, dünyanın Batı Yakası'na göç edenler yalnızlığı daha yoğun yaşarlar. Çünkü Batı kültürü ve endüstri toplumu, insani kendisi için sorumlu olmaya, kendini "kurtarmaya" yani "bencilliğe" yönlendirirken, kendine ve diğer insanlara yabancılaştırıyor. Biz, Doğu veya Akdeniz toplumlarından gelen "göçmenlar", 'Batılılar'ı soğuk ve bireyci buluyor, onların arasında/yanında mutlu olamıyoruz. Çünkü biz, yüzeysel ya da biçimsel, içi sevgiden, duygudan boşaltılmış insani ilişkileri sevmiyoruz. Sıcak, dürüst, özverili, spontan, neşeli, güler yüzlü insan ilişkilerine alışkınız. Bunun olmadığı yerlerde mutsuz oluyor, kendimizi daha çok yalnız hissediyoruz.

Halbuki geldigimiz ülkelerde yaşadığımız saf ve çıkara dayalı olmayan arkadaşlık, dostluk ilişkileri yalnız bizi değil, oralara giden 'Batılılar'ı da büyülüyor. Biz de Batı'da çok belirgin ve yoğun bir biçimde tattığımız "yalnızlığa", ilaç gibi gelen, sıcak insan iliskilerini tatillerde gittiğimiz ülkemizde yeniden yaşayınca çok mutlu oluyoruz.

Aslında "yalnızlık", tüm insanlar için geçerliği olan ve yaşamın çözülmesi zor çelişkilerden biri değil midir? Zaten, "kollektif kimlik" ten kurtulabilen, kendine özgü bir kişilik/kimlik kazanmış, insanların, her toplumda "yalnız" kaldıkları bilinen ve üzerine öyküler, romanlar yazılan, flimler yapılan bir gerçek. Aslında yalnızlıktan kaçış, bir çeşit kendimizden kaçış değil mi? Neden kendimizden kaçıyoruz? Belki de kendimizin derinliklerine inmekten, kendimizi keşfetmekten, kendimize yetememekten korkuyoruz. Bu korkuyu yenebildiğimiz ölçüde, kadın yada erkek bireyler/insanlar olarak her yerde her zaman yalnızlıktan kurtulabiliriz, sanıyorum.

O halde sorunun çözümü bu "yalnızlığa'' alışmaktan, "yalnız"lığın insanı olgunlaştıran, geliştiren; onun kendini tanıma ve ifade etme/ yaratma sürecine katkıda bulnan ''bir durum'' olduğunu kavramak ve kabullenmekten geçiyor. Yalnızlığı kabullenmek ve kavramak içine kapanmak, "inzivaya" çekilmek, yaşamdan elini ayağını çekmek anlamına da gelmiyor. Yalnızlığa katlanabildiğimiz, kendi kendimize yetebildiğimiz, bireyleşebildiğimiz oranda başkalarına bağımlı olmaktan kurtuluyoruz. Diğer insanları karşılık beklemeden, daha yoğun, daha içten sevebiliyoruz. Her yerde her ortamda özgür ilişkiler, dostluklar kurabiliyor; onlar birgün bitince ya da yitirilince daha az mutsuz oluyor, ayrılıklara da daha kolay katlanabiliriyoruz.

-- Mevlüt ÂSAR
Almanya


_ . _

TÜRKÇE karakterle yayin için bir açiklama:
-- Mevlut ASAR da, Nurullah ATAÇ kadar "oz" kadar "biçim"e de ozen gosterdigini yansitti bize. Zira ilk once e-postayla gonderdigi yazisini yayinlamak istegimizi ilettigimizde, Türkçe karakterlerle yazilmis olarak yeniden gonderdi. Bu nedenle, bir deneme olarak, (Macintosh bilgisayarda ve Dreamweaver programinda), küçük karelere donüsen Türkçe harfleri, bu kez oldugu gibi birakarak yayinliyoruz. Okunamamasi halinde bize iletirseniz, simdiye degin oldugu gibi yine Türkçe karakterleri, Ingilizce'ye donustürürüz ya da hayal gücünüzü kullanarak okumaniz gerekebilir!

-- ELESTIRI ve SIIR SEVMEK denemelerinin alt kisminda yer alan açiklamaya referans olarak, Türkçe karakterlerle ilgili devam eden tartismalar ve sorunlarla ilgili çozüm, bizim güç ve olanaklarimizi asmakla birlikte, ancak Türkiye, bu konuda bir karar aldiginda ve o karar da yaptirimci oldugu olçüde, bu sorun uluslararasi boyutta çozülecek ve yeni nesil, ozellikle ilkokuldan itibaren Internet'le hasir-nesir olarak yetisen kusak ile yurtdisinda büyüyenlerin, Türkçe'yi yanlis ogrenmesi ve kullanmasi da onlenecektir. Bu konuya, resmi ve üst düzeyde kokten bir çozüm kisa sürede getirilmediginde ise çok geç kalinmis olabilir!!!

-- ISIK BINYILI'nin yayina devamini moral ve enerji anlaminda çok zorlastiran temel konulardan biri oldu Türkçe karakterlerin "uluslararasi klavye" ile "HTML" programlarina dahil edilmemis olmasi. Zira Türkçe karakterlerle e-yayin yaptigimizda, OKUNAMADIGIYLA ilgili araliksiz elestiriler aldik. Türkçe karakterlerin Ingilizce'ye donüstürülerek yayininda da (ki, bu tam bir deli postekisi istir...), bu kez hiç bitmeyen Türkçe'ye zarar verme elestirilerine maruz kaldik. Zaten tümüyle ozveriyle ve güç kosullarda yapmakta oldugumuz e-yayinlarda, bu durum bizi bir açmaza sürükledi. Halihazirda, küresel olarak Türkçe okuyan ve yayinlarimizla ilgili olanlarin tümünü memmun edecek bir çozüm de üretemedik!!!

Sozün oz'ü: Türkiye, resmi ve ticari boyutta, Türkçe harfleri, uluslararasi klavyeye ve ozellikle teknoloji çaginda, Web Yayinciligi/Yeni Medya'nin dili olan tüm HTML programlarina dahil edilmesini saglamakla yükümlüdür. Bu sorunun çozümü, birey ya da kuruluslari tek basina çok asan bir boyutta oldugu asikardir. Ancak dogrudan siyasi ve ekonomik alinacak ortak karar ve uygulamalarin yaptirimiyla, bu konuda ulusararasi boyutta bir sonuç elde etmek mümkün olabilir.

-- AÇIK SINIF - Tanitim
-- Nurullah ATAÇ'in ozgeçmisi
-- Okuruma Mektuplar'in GIRIS'i
--ETKINLIK - 18 Nisan 2005

--INTERAKTIF I

http://lightmillennium.org
Mission of the Lightmillennium.Org
About the Lightmillennium.Org
Events of the Lightmillennium.Org
Supporters of the Light Millennium
The Light Millennium TV Programs
Archive of the Lightmillennium.Org
Participants of the Lightmillennium.Org
BoD, A.Board and Volunteer Rep. of the Lightmillennium.Org
Contact information of the Lightmillennium.Org
If you wish to receive The Light Millennium's media releases, announcements or about future events
or to be part of the Light Millennium,
please send us an e-mail to:
contact@lightmillennium.org
YES For The Global Peace Movement, YES To Loving & Caring Each Other, YES To Greatness in Humanity, YES To Saving Our Unique Mother Earth,
YES To Great Dreams For Better Tomorrows, YES To Emerging Positive Global Energy, YES To National and Global Transparency, and
YES To Lighting Our Souls & Minds.

This e-magazine is under the umbrella of
The Light Millennium, which is
A Charitable, Under 501 (c) (3) Status, Not-For-Profit
organization based in New York.
Established in January 2000, and founded by Bircan Unver
on July 17, 2001
A Public Interest Multi-Media Global Platform.

"YOU ARE THE SOUL OF THIS GLOBAL PLATFORM."
aduman_logo_small.jpg
©The Light Millennium e-magazine
created and designed by Bircan ÜNVER since August 1999.
#13th Issue, New Year-2004.
Publishing Date: December 2003, New York
URL: http://lightmillennium.org
This site is copyright © 1999-2000-2001-2002-2003-2004-2005 and trademarks ™ of their respective owners & The Light Millennium.org.
The contents of this site may not be reproduce in whole or part without the expressed or written permission of creators.
All material contained here in is protected under all applicable international copyright laws. All rights reserved.

Thank you very much to all for being part of The Light Millennium.