AÇIK
SINIF II - On-Line
http://www.lightmillennium.org
* Oykülü Gecelerden
- Açik Sinif/Okuma Aksamlarina...
Kitap Adi: OKURUMA MEKTUPLAR - 3ncü Basim
Yazari: Nurullah ATAÇ
Yayinevi: Can Yayinlari - Istanbul
Proje sahibi ve Yonetmeni: Bircan Ünver
Proje sorumlulari: Bircan Ünver & Figen
Bingül
Iletisim: aciksinif@lightmillennium.org
Dordüncü Hafta - 27 Mart 2005
Yasamak
Yasamak
üzerine, yeryüzünde soyleyecek bir
sozü olmayan bir kimsenin bulunacagini düsünmüyoruz!
Bunu derken bile "hiç"ligin bilinçlice
kurgulandigi ya da Oblomov'culugun, 'parmagi kipirdatma'nin
bile çok agir bir is sayildigi benzeri uç
noktalarda dolasanlar ya da buna benzer çesitli
felsefeler, hayatin farkli boyutarinda izlenmektedir.
Onlarin da, kendince dayandiklari hakli bir noktasi
vardir elbet...
Ister en uç noktalarda dolasanlardan olun,
ister bir "yasama sanati" ustasi, ister
yasami oldugu ve geldigi gibi kabul edip sevin,
ister doganin gücü ve bizlerin geçiciligi
karsisinda dehsete düsün ve yasamin hangi
salincaklarindaysaniz ya da yasamin hangi salincaklari
size yasamin güzelliklerini animsatiyorsa;
yine Nurullah ATAÇ'in bu kez asagidaki YASAMAK
adli yazisindan yola çikarak, sizin 'yasam-yasamak'
üzerine tanim ve düsündüklerinizi
kendi süzgecinizden yazmaya ve yine INTERAKTIF
sayfamizda yayinlamaya ve de küresel olarak
paylasmaya davet ediyoruz... Katilimlariniz için>
aciksinif@lightmillennium.org |
"O
yeryüzü aziklarindan bize bir pay düsmemis
olsa bile olümü gerçekten diliyor muyuz?
Büsbütün kesilmiyor umutlarimiz, olümü
gerçekten diledigimiz anlarda bile o güzellikler
yüzünden diliyoruz, o dilegi de dünya
hazlarindan biri diye tadiyoruz. Ey olüm, bize
o güzellikler içinde, o güzellikler
arasindan goründügün için sen
de ne kadar güzelsin."
Geçen mektubumda, size Fazil Hüsnü
Daglarca'nin bir siirini yazacagimi soylemistim. Ama
neden yazayim? Adi Geçen Sey, acin sairin
yeni kitabini, Aç Yazi'yi, orada bulursunuz...
Gene de duramayacagim, alacagim onu mektubuma. Oldu
bir yol, "sevgili okurum" dedim size, kisi
sevdigi bir siiri sevdiklerine, sevdigine gostermesin,
olur mu hic? Dinleyin siz de o siiri. Evet, dinleyin,
yalniz gozlerinizle degil, yüksek sesle okuyun.
Kimbilir ne güzel okursunuz. Herkesin okumasi kendine
güzel gelir, en iyi siir okuyanlarinkinden daha
güzel gelir. Anladigi gibi, duydugu gibi okur,
kendi anlayisini, kendi duygularini katarak okur da
onun icin. Yuksek sesle, severek, begenilsin diye okudugumuz
bir siir biraz da bizim siirimiz olmaz mi?.. Gene gevezelige
daldim, abuk sabuk soyleniyorum. Size: "Benim yazdiklarimi,
soylediklerimi begenmezsiniz, bari guzel siirlerle sizi
egleyeyim, bir gülümsersiniz," diyecektim,
onu da unuttum. Ya siz benim güzel buldugum siirleri
de begenmezseniz, onlar için de: "Orta halli
seyler," deyiverirseniz, ne yaparim ben? Ne yapacagim?
Boynumu bukerim... Siz dinleyin hele su siiri, biliyorsaniz
dahi zarari yok, bir daha okuyun.
GEÇEN SEY
Kocaman yildizlar altinda ufacik dünyamiz,
Ve minnacik bir hane:
Kokar kir çiçekleri gün agarmadan,
Hatirasiz, uykusuz,
Kokar nane.
Ta ezelden beri mest olmus herkes,
Bir bakima her sey mestane.
Hayal edilir nazli yar yonlerden,
Ask ile kuslar süzülür,
Degisir gokler sahane.
Farkinda degil gonül,
Sanki hepten divane;
Içimizden, disimizdan,
Geçer vakit
Zalim, zalimane.
Hep
ihtiyarlik, olüm düsünceleriyle ugrastigim
için midir nedir, pek sevdim bu siiri. Bu
güzelim dünyayi birakmaya kiyabiliyor muyuz?
Naili:
Mestane nukus-i suver-i aleme baktik
Her birini bir ozge temasa ile geçtik
diyor.
Ama biz bir türlü geçmek istemiyoruz, doyamiyoruz
güzellikleri gormeye. Onlardan, aralarinda:
Hezaran dilber-i mevzun, hezaran duhter-i hasna
dolastigi icin daha da çekici olan o güzelliklerden,
o yeryüzü aziklarindan bize bir pay düsmemis
olsa bile olümü gerçekten diliyor muyuz?
Büsbütün kesilmiyor umutlarimiz, olümü
gerçekten diledigimiz anlarda bile o güzellikler
yüzünden diliyoruz, o dilegi de dünya hazlarindan
biri diye tadiyoruz. Ey olüm, bize o güzellikler
içinde, o güzellikler arasindan goründügün
için sen de ne kadar güzelsin.
Vakit
geçiyor, zalim, zalimane... Zavalli Fazil Hüsnü.
Siz de yaslandiniz mi artik? Siz de mi yasamanin bir sonu
olacagini, o aciyi etinizde duydunuz da ürperdiniz
mi? Siz de mi doyamadan oleceginizi anladiniz, siz de
mi Sultan Süleyman'la birlikte:
Olsa kumlar sagisinca omrüme hadd u aded
Gelmiye bu sise-i cerh icre bir saat
gibi
diyorsunuz? Severim
o beyti, onun bulundugu gazelden en cok birinci beyti:
Halk içinde muteber bir nesne yok devlet
gibi
Olmaya
devlet cihanda bir nefes sihhat gibi
beytini
anarlar ya, ben asil onu degil, otekini severim. Yükselmekte,
büyük yerlere erismekte gozüm olmadi hic,
sihhat de oyle pek umurumda degildir, ben tek yasayayim
da hastaliklarla kivranarak da olsa basim üstüne.
Biliyorum, hiç süphem yok, son iniltim de
gene yasamaya bir ovgü olacaktir. Ama vakit geçiyor,
geçtigini bize sezdirerek geçiyor. Bundan
korkunc düsünce mi vardir?.. Bir Fransiz sairi,
Lamartine de kalkmis zamana, saatlere: "Nice biçareler
size yalvariyor, akin akin onlar için, içlerini
kemiren dertleri de gotürün onlarla birlikte,
bahtiyarlari unutun" diyor. Hayir, ey zaman,
kimse icin akma, akip gitme, bil ki yalniz bahtiyarlar
vardir bu dünyada, biçare olduklarini, bedbaht
olduklarini soyleyenlere inanma, onlar da yasamak denen
bahtiyarligi tatmaktadir.
Ataturk'ün
bir resmi vardir, gormüssünüzdür elbette,
Ankara'dan son ayrilisinda çekilen resmi: vagon penceresine
dayanmis, gozleri dalmis, bakiyor, "nukus-i suver-i
aleme" bakiyor, yalniz hayranlikla degil, onlari hiç,
hiç gormeyecegi günün yaklastigini sezdigi
için yüregi sizlayarak bakiyor. Veda ediyor,
yalniz Ankara'ya, kendi kurdugu, suphesiz cok sevdigi sehre
degil, yasamaya veda ediyor, ici burkularak veda ediyor...
Çok severim Atatürk'ün o resmini, ne zaman
gorsem bagrim dolar. Dogrusunu isterseniz ben ona sadece
bir büyük adamin resmi diye bakmam, hatta o resimdeki
adamin Ataturk oldugunu, bir millet kurtaran, sonra da devrimler
yoluna gotüren yüce insan oldugunu unuturum, herhangi
bir kisi diye bakarim ona, o dalgin, üzüntülü
bakislariyla insanoglunun degismez maceralarindan birini,
yasamanin geçiciligini düsündükçe
gonlümüzü kaplayiveren sifasiz aciyi anlatan
herhangi bir kisinin resmi diye bakarim. Hangimiz çekmeyiz
o derdi? Sizin de, tanidiklariniza, tanimadiklariniza: "Biliyor
musunuz? Haberiniz var mi? Bir gün ben de olecekmisim,
bu dünyayi gormez olacakmisim..." demek gelmez
mi içinizden? Hepimizin, hepimizin ogrendigimiz en
yilinç gerçek.
Unutalim,
unutalim bunlari da yasamaya bakalim, yasamanin zevklerini,
baska türlü acilarini, geçici olduklari
icin, dermanlari bulunabilecegi için gene de birer
zevk sayilabilecek oteki acilarini tatmaya bakalim. Ama
imkan var mi var. Biz istedigimiz kadar unutmaya çalisalim,
o düsünce bizi unutuyor mu? Bir kere eline geçirdikten
sonra birakiyor mu? Sair o anlamda soylememis ya, ben
o anlamda anayim:
Bir eldir ufuklardan uzanmis,
Zulmet
bizi cekmekte visale...
O
bizi unutmuyor. Kir ciceklerinin, nanenin koktugunu, kuslarin
ask ile süzülüp havalarin sahane degistigini,
nazli yarin hiç ummadigimiz bir yonden gülümseyerek
çikiverdigini gorüp gonlümüz sevinçle
doldugu anlarda bile bizi kavriyor, zalim vaktin zalimane
geçtigini hatirlatiyor. Yüzümüzü
ellerimizle kapamanin, kaçmanin, kalabalik yerlere
siginmanin da bir faydasi yok, ayrilmiyor bizden, affetmiyor
bizi. Sevincimizi gideriyor demiyorum, tam tersine, artiriyor
onu, kendi acisini da katarak bir saadet ediveriyor. Bu
degil midir bizim saadet dedigimiz? "Ben bu zevkleri
uzun zaman tadamayacagim, simdi tadiyorum, demek simdi
saadet icindeyim." Olüm düsüncesi,
içimizin bize boyuna: "Zaman akip gidiyor,
son saat yaklasiyor," demesi olmasa biz saadet nedir,
bilir miydik?..
Neler
soyleyecektim, nelere geçtim... Fazil Hüsnü
Daglarca'nin kitabini anlatacaktim, yasamaya bagliligimi,
hepimizin bagliligimizi soylemeye basladim. Siz de baglisiniz
elbette. Saçlariniz arasinda bir tek telin agarmis
oldugunu gorünce, onu size baskalari da, kendiniz
de pek yakistirsaniz bile üzülmüyor musunuz?
irkilmiyor musunuz? O üzüntü, o irkilme
hep yasama sevgisinden gelmiyor mu? Herhangi bir insanin
sozü açilinca: "Tanimiyorum onu, aramizda
bir olan belki bir tek düsünce, bir tek duygu
yok," demeyin, aranizda bir olan iste bu düsünce
var, ne yaparsaniz yapin, nefret edin, kin besleyin, tiksinin,
aranizdaki bu kardesligi, bu birligi kaldiramazsiniz.
Yasamak... Gerçek olan tek zenginligimiz bizim,
sevince, aciya, sevgiye de ancak onunla eriyoruz, onu
yitirmedikce umuda, her türlü umutlara hakkimiz
var demektir. Hiç olmazsa hayaller kurariz... Yasamak...
Siz ki, insan olsun, esya olsun, bütün gordüklerinizi
iyi kotü diye, güzel çirkin diye ayirmaya
kalkiyorsunuz, gormüyor musunuz? anlamiyor musunuz?
Yasamaktan baska bir sey yoktur dünyada, yasayan
yasamis olan her insan, her sey iyidir, güzeldir.
Sasacaksiniz
benim bu sozlerime: "Sen daha geçen mektubunda
kendini asagi buldugunu soylüyordun, bugün yasamanin
güzelliginden açmissin, o güzellikten
belki kendine bir pay çikarmaya kalkiyorsun. Ne
oldu sana? Yoksa içine ovünc verecek bir halle
mi karsilastin?" diyeceksiniz. Hayir, bir sey olmadi,
ben insana ovünç verecek hallerle karsilasabilecegimiz
yasi gecirdim artik, ama bugün oyle esti icimden,
belki sadece Fazil Hüsnü Daglarca'nin siiri
sebep oldu, yasamayi ovmek istedim. Yarin gene kendime
donerim, ifritlerimle bogusur, onlara yenilir: "Ey
ulu olüm, gel de kurtar beni," derim. Aldirmayin
siz, o da yalandir, bu da yalandir yahut ikisi de ancak
bir olcüde dogrudur. Sevin yasamayi, benim sevgili
okurum.
|