![]() |
![]() |
![]() |
| TÜRKÇE ANA SAYFA | LM-ANA SAYFA | SANAT | ILETISIM |
| TÜRKÇE_IÇINDEKILER | ARSIV | YAZARLAR | YORUMLAR |
| INGILIZCE_IÇINDEKILER | LM-TV | TELEVIZYON | KADRO |
|
KARANLIKTA HIÇBIR
SEY KALMASIN!
|
|
Ucuncu
Bolum Tatilde
Ne Yaptim? (ben de merak ediyorum
kac bolum surecek) Azizligi gozumden
dusmus Thomas adasindan, buruk bir sekilde gemiye geri dondum. Bu ada
bakir falan degildi. Tabiki bunun hatasi benimdi. Eger 30 sene once
gelseydim bakir bir ada ile karsilasabilirdim, fakat ben o siralar ilk
okulun dayanilmaz ogretisine sokulmustum, ayrica Malatya nire SAINT
THOMAS adasi nire. Bu ada ile ben daha birbirimizin farkinda degildik
o zamanlar. Gemiye girdim bir
kat yukaridaki kandirik pencereli odam, karanlik yuzle beni beklemekte.
Isigi yakarak odamin yuzunu aydinlattim, kendi yuzumu de yikayarak kendine
getirdim. Biraz acikmis halde havuz basi Lido katina ciktim. Megerse
benim gibi bakir ada dusuncesinde olan insan sayisi azmis, herkes havuz
basinda, sanki hic kimse adaya inmemis. Kendimi enayi sinifina uye biri
gibi gordum o an. Gemideki en onemli, beni pek fazla ilgilendirmeyen
sey, yemek olayi. Sabahin 6:30 civarlarinda
baslayan ve gece yarisina kadar, hatta 24 saat yemek servisi suruyor.
Yemek servislerinin hepsi bir yerde olmadigi icin, ya elinde yemek yerleri
ve saatlerini gosteren harita ile gezeceksin veya koklayarak. Dedim ya beni fazla ilgilendirmiyor her
cesit ve her an yemek olmasi (taniyanlar bilir). Ama ben de acikabilirim
dogal olarak, sadece vucudumu beslemek icin. Iste oyle bir an ve ben
cok iyi ogrendigim Coconut Bar'dayim. Kisa bir kuyruk (sira) bekleme
sonunda gobekli kadinlar, erkekler ve cocuklarin arasindan bir masaya
oturup kus yemi yemegimi Yemek bitiminden
sonra en sevdigim isi yapmak uzere gemiyi dolasarak, gezici memleketimin
insan manzaralarini seyre biraktim kendimi. Japonlar, latin Amerikalilar
(ispanyol kokenli, zenci-beyaz arasi kahve rengi insanlar), zenciler,
bembeyazlar. Kendini tek sanan bir Turk (ben), yani her milletten bir
ornek alinmis NUH'un gemisi gibi. Buyuk havuz kenarinda insanlari, birazcik
sikilincaya kadar seyrettim. Bir kac tane guzeli begendim aklimdan fena
seyler geldi gecti. TITANIC (Taytenik diye okunuyor, biz de ise titanic
deniliyor) filmini gordunuz mu bilmem ama ben gormustum. Simdi gidip
begendigim bir guzele gel seninle titanic'cilik oynayalim desem (bizdeki
doktorculuk oyunu gibi), ne der diye kendimi dusunmeden alamadim. Sonra, aklimdan
boyle fena seyler gelip gecince, geminin en ciplak kosesine gozumu diktim.
Bu bolge, gemi bacasinin dibinde, etrafi kapali, ustu acik ve en yuksekte
olan bir bolge. Yuksekte olmasindan dolayi asagidan bakinca hic bir
sey goremiyorsunuz. Ama ben biliyorum orda ne var, altindan gecerken
yazisini okumustum. Saat 8:15'te aksam yemegi var, aksam yemegine 3
saat kalmis. Biraz daha gemi
dolasimlari yaparsam vakit gecer hatta, pilaj kiyafetimi degistirip
istirahat edecek zaman bile yaratirim diye dusunup, her zamanki gibi
dusundugumu yaptim. Geminin en arka ust kisminda bulunan kucuk havuzlu
bolgesindeki en son nokta, yani gemi bayraginin sallandigi yere gittim.
Ruzgara karsi bir sigara sardim. Iki guzelin yattigi sezlonk'larin (bu
Turkce bir kelime degil ama herkes anlar) yaninda oldugumu sigarayi
sondururken farkettim. Hemen yani baslarinda bir sezlonk bostu, kaptim.
Aklimdan fena seyler gecmisti ya, kirintilari devam ediyor anlasilan.
Bir yandan gunesin atesi, diger yandan iki guzelin boyfriend (erkek
arkadasi) konusmalarini ve okullarindaki diger kizlari cekistirmesini
dinledim. Mr. Ali, sesini gozlerim kapali oldugu halde taniyorum, bu
JOJO. Yine hatir sordu gulerek. Ben de hatirini sordum gulerek. Bir
sey icermisim mi diye sordu, guzel bir soruydu, iki guzelin yani basimda
olusu, konusmalari ve birazda gunesin etkisiyle susadigimi dusunuyordum.
Aklimdan geceni okudu sevgili JOJO. Evet, bir Sensation (senseysin)
yemek salonuna tam saat 8:15'te geldim. Havuz basi kiyafetimi cikarmis,
efendi bir kiyafet giydirmistim kendime. Salona girerken her seferinde
oldugu gibi, ilk karsilayan, yenek salonunun manager'I (menicir okunuyor,
mudur anlasiliyor) karsiliyor. Manager, sef Turk'un patronu sifatini
tasimakta. Her zaman ikisi birden karsiliyor, iyi aksamlar diliyor ve
sen de, yedi gun boyunca oturacagin ayni masaya gidiyorsun. Bu bir gemi
kuralidir, mutlaka aklinizda bulunsun. Manager'e ve sef Turk'e iyi aksamlar
diledim, sef Turk, Turkce olarak dur bir dakika, senin masani degistirdim
dedi. Peki ya Puerto Rico'lulu ailem ne olacak, beni aramaya cikmayacaklar
mi? kardeslerim bensiz yemek yemezler, hem sonra onlar benden, olmayan
ingilizcemi ogreniyorlardi. This is a book, this is a pencil. Sef Turk karar vermis,
bana yemek yemek duser! Manager'e benim ismimi soyledi, manager computere
yazdi ve benim yeni daimi masa numaramin 275 oldugunu soyledi. Sef Turk
beni aldi masya goturdu. Bu sefer buyuk ve yuvarlak bir masa ve masada
oturan 7 tane bayan var. Sef Turk, Lady's this is your Charley and you
are the Charlie's angels. (bayanlar bu sizing Carli, siz de Carli'nin
meleklerisiniz) dedi ve beni kizarmis olarak ortada birakip gitti. Ayakta
kalmisim, meleklerimden birisi!, tam hatirlamiyorum kimdi, oturmami
rica etti. Oturdum tabiki. Sol yanimda iki sandalye daha bostu, ya buraya
da bayanlar oturursa?... Bu masanin garsonu
Bangladeshi (Banglades'li) cikti. Musluman ulkelerden bir tanesi, ben
New York'a gelmeden once bu ulkenin varligindan habersizdim, megerse
Hindistan'in topraklari icerisindeymis gibi duran bir kucuk ulke imis.
Bir yaninda, yine ismini duymadigim Myanmar diye bir ulke, diger yaninda
Bhutan (her halde tek sehirli) ulkesi varmis. Bu bilgileri sonradan
dunya haritasi vasitasiyla ogreniyorum. Garsonumuzun ismi SWAMI (sivami
okunuyor, yuzmeyle alakali bir isim), bana bir hurmet bir hurmet, gorseniz
hakikaten Charlie gibiyim. Sef Turk'un sef olmasi ve Swami'nin bunu
gormesi yeterliydi. Cok zeki bir Bangladeshi olsa gerek. Swami'nin esprili
konusmalari, kendi isminin telafuzunu cesitli orneklerle vermesi (iki
dakika sonra unutulacagini bilerek) seansindan sonra, sol yanimdaki
iki bos sandalyenin sahipleri tesrif ettiler. * * * * * Garsonunun ismi
SWAMI olan bu yuvarlak masada, sol yanimdaki bos sandayelerin sahiplari,
iki koca adam gelince, artik Charli degildim. Masada bulunan bayanlar
da benim meleklerim sayilmazdi. Aslinda cok uzulmemistim, cunku masada
bulunan yedi bayanin uc tanesi benden oldukca yasliydi (ama bakimli),
bir tanesi cocuk sayilacak yasinin yanisira biraz toplucanaydi, sag
yanimda oturan yasli bayanla beraber gelen genc bayan ise, sonradan
okumayi ogrenmis gibi garipce konusuyor ve cevabi hazir
olan sorular soruyordu. Sol karsimda iki genc bayan kardesmisler, boylari
benim boyumu biraz fazlaca asiyor ve hatta cusse olarak ta benim birbucuk
katimi bulan cusseleri vardi. simdi anlatabiliyor muyum, neden Charli
(Carli) olmadigima uzulmedigimi. Sol iki sandalyeyi
mesgul eden iki adam surekli konusmakta, ama surekli konusuyorlar. Sorular soruyorlar kahkahalar atiyorlar, kendilerini
anlatiyorlar kac para kazandiklarini, bir seyin ucreti konusunu uzatarak
konusuyorlar, yani mutamediyen konusuyorlar. Bu guzel tabiki, benim
konusmama gerek kalmiyor. Cocukken calismadigim derste aman ogretmenim
bana sormasin diye kaybolmayi umut ederdim, aynen burda da oyle oldu.
Iki adam surekli sorular sormakta benden baska herkese. Eyvah sira bana
gelecek derken garsonumuz Swami servise geciyor, sakalar yapiyor, ben
kurtariyorum. Derken tekrar sorular ve para konulari konusuyorlar. Bir gariplik
var, bu iki adam sarhos bence. Birisi cebinden icki cikartiyor ve bardagina
bosaltiyor, anladim ki kesin sarhos fakat cok iyi konusuyorlar. Istedigimiz
yemekler geliyor, herkes bir yemek siparisi vermisken bu iki adam bir
tavuk bir de balik siparisi vermisler, hayir yani adam basi iki yemek
oluyor. Tiplerine baksaniz
sisman falan da degiller, nasil oluyorda bu kadar yemek yiyebilirler
anlamiyorum. Istedigi kadar bedava olsun, bir insanin yiyebilecegi migdesinin
oranina bagli degil mi? Degil herhalde iste ornekler yanimda duruyor.
Asil yemeklerden once yenenleri saymiyorum tabiki. Icimden kendi migdemle
konusuyorum. "bak ta utan, kucuk bir parca ile hemen doydum diyorsun,
bunlarinki de migde!" Fakat benim migde hic orali degil sanki sahibi
konusmuyor da bir baskasi konusuyor. Yemekler yenirken
sorular ve konusmalar bitmiyor tabiki, ara bile vermiyorlar. Kendilerini
tanitirken kardes olduklarini soyleyen bu iki adamin sorularina cevaplar
vermeye calisanlar cikiyor. Bazen, bu iki adam soruyu soruyor, karsisindaki
soru esiri kisi cevap vereyim diye basliyor fakat, daha agzini acmadan
pat, ikinci soru geliyor veya kendisi hemen yorumlarda bulunuyor. Neyse
ben kus yemi yemegimle yakin iliski icerisindeyim, bir taraftan da Sef
Turk'u aklimdan gecirmekteyim. Konusmalarinin neresindeydiler bilmiyorum,
korktugum basima geldi "sen nerelisin?" sorusunu, solumdaki
bana en yakin adam gozlerime baka baka sordu. Masayi bir sessizlik kapladi,
cunku digerleri de bilmiyordu benim nereden geldigimi, beni duyabilmek
icin herkes susmustu. Iste ben bu gibi durumlarda iyice bocalarim, ikilirim,
sikilirim (noktalari yok). "New York" dedim. Ilk once birer
waw cektiler, cunku hic biri New York'tan degildi ve New York'u korkuyla
anan Amerikalilar vardi aramizda. Sorular basladimi bitmez misali "Orjinal
olarak hangi ulkedensin?" ben orjinalsizim demek bir Turk'e yakismaz
dimi veya aslinda ben dunya insaniyim demek burada bir cozum saglamayacak,
en iyi soyle be Ali dedim kendime. Korkarlarsa korksunlar, midnight
express desinler, deprem desinler, hashas desinler, develi ulke desinler,
ne derlerse desinler sen yine de soyle Turk oldugunu, hem bu senin sucun
degilki. "Turk'um"dedim. Yasli bayanlardan biri ekledi, "Istanbul".
Nereden bildigini sormadim, zaten sormama da gerek yoktu, o kadarini
biliyordu "Istanbul". Yemegin sonuna dogru
tatli servisi sirasinda gozum yine gorecegini gordu. Bazen bu gozlerimin
cok fazla oldugunu dusunuyorum. Boyundan fazla seyleri gorup beni rahatsiz
etmeleri dayanilacak gibi degil. Bu kacincisi oluyor, hayatim boyunca
cok cektim su gozlerimden. Tam tatlilarin yenecegi zamandi, garsonlar
son servislerini yapmislar, manager'in anonsuyla hepsi bir sira olusturmuslardi.
Ne olacak diye her kesin dikkatini uzerlerine cekmisken (her sey benim
sol tarafimda oldugu icin ben de sola donmus durumdayim dogal olarak,
yani yanimdaki iki adamin tarafina), bu iki adam, yani kardes olduklarini
soyleyen kisiler, benim bildigim ve ogrendigim kardeslik sinirini biraz
astilar. Yok, en iyisi cok astilar diyeyim. Her ikiside ellerini birbirlerinin
bacaklarinin uzerine koyup (acidan dolayi benim yaramaz gozlerimden
baska hic bir goz goremezdi) kardesliklerini kutsadilar zannediyorum.
Ayni yumurta ikizleri olamayacak kadar farklilik iceren bu iki adam!
(bir tanesi kirmizi yanakli ve gozluklu esgale sahip, digeri alabuluz
Saat 9;15 gibi kalktim
masadan herkese iyi geceler dileyerek. Bu gece bu kadar yeter dedim
kendime. Sensation (senseysin) restorantindan cikarken Sef Turk beni
gordu ve "bekle" dedi. Beklerim tabiki Sef Turk istedi bana
beklemek duser. Bir sure oralarda oylece bekledim, sesizce, kimsesizce.
Sonunda Sef Turk
geldi "hadi, seni diger arkadaslarla tanistirayim". Baska
Sef Turk'lerde mi var? Geminin
arkalarina dusen bir merdiven basi bara goturdu. Barda duran karaoglan
barmeni tanistirdi. "Hos geldiniz" guzel sozleriyle karsilandim.
Birer bira ismarlanirken, Sef Turk "bir dakika, ustune koktely
doken JOJO'nun managerini cagirayim" dedi. Ben de "mesguldur
rahatsiz etmesek" dedim, ama Sef Turk'un cevabinin hazir oldugunu
bilemezdim. "Onun isi gezmek zaten, gemideki butun barlardan sorumludur,
acil cagri yapayim sasirsin biraz" dedi. Barlar Managerine acil
cagri yaparken benim beklentim, dogal olarak bu kadar buyuk gemiyi surekli
gezen insanin zayif bir fiziksel yapiya sahip olacagi olmustu. Yanilmisim.
Karsimda sisman sayilacak kadar olan, kisa boylu, saclari dokulmus oldugundan
rengini tam cikartamadigim, Barlarin Manager'i duruyordu. Laf aramizda
Sef Turk buraya gelmeden once, Barlarin Manager'ini birazcik anlatmisti.
Megerse Barlarin
Manager'i Turkiye'de yeralti dunyasinin en onemli isimlerinden birinin
yegeniymis. Neyse konuya donelim, Barlarin Manager'i ile basimdan asagi
dokulen kokteyl olayini detayli konustuk. JOJO kendisine telefon edip
olayi aktardiginda benim Turk oldugumu da soylemis. Barlarin Manager'i
"Korkma olum o zaman, eger Turk'se bisey olmaz, sana onemi yok
der, olay biter" demis megerse. Ah ben, JOJO'nun bu tiyoyu aldigini
bir bilseydim, sonradan donme Turk gibi yapmaz miydim. Neyse gecmis
olay birkere, uzerinde bas agrisi yapmanin anlami yok artik. Gece ilerliyor,
sohbetimiz de, Sef Turk "ben sabah erken kalkacagim, yarin gorusuruz"
deyip gitti. Barlarin Manager'i Sabah saat 3 civarina
kadar sohbet ettik, o sordu ben soyledim, ben sordum o soyledi (Mafya
konulari haricinde) bu arada bar degistirdik surekli, disko'da bir bira
daha, hindistan barinda da, sokak sarkicisinin yanindaki barda da, surekli
icen tipler olduk. Butun calisanlar, Barlarin Manager'ine saygida kusur
etmediler. Bir kac barin hesabini aldik (parasiz hesap almalar bunlar),
dertlerini acti Barlarin Manager'im, GreenCard nasil alabilirim sorularinin
net cevabini bekledi benden, elimde olsa hemen orda greenCard verirdim,
New York'ta is acmak istegini anlatti uzun uzun. Benim sarhoslugum pistir,
Yuzer sehir, yarin
St. Maarten adasinda olacak, bakir ve ciplak bir ada...?!!!! (to be continued) |
|
|
||||||||||||||||
|
||||||||||||||||
|