|
Isikli
Günlere Dair...
Bircan
ÜNVER
Haluk
Sahin'in "Yasayacagimiz Gunlere Dair-I" yazisindan etkilerle...
"Evet, gelecek
beni ilgilendiriyor," demis adam. "Cunku orada yasamayi
dusunuyorum."
Gelecegi duslemek bir
umuttur, bir utopyadir, bir dayanma ve inanma gucudur. Zaman
zaman ruhsal ya da dinsel inanclarin yerini alir. Hatta,
dini inanclarda belli inanclara endekslememissek yasamimizi, 'gelecek',
bizlerin tum dinsel ogretilerin yerini alan bir kavram ya da ruhsal
guce donusebilir.
Peki nicin icinde yasanilan
zaman, an ve cag varken, ille de gelecege yonelmek? Bu ayni
zamanda, gelecekte de var olma gudusu mu? Yoksa icinde yasanilan
zamanin kemiklesmis ve bireyi asan degismez olumsuzluklarina
karsi, bir direnme araci ve belki de bir kacis yolu mu?
Daha yalin bir anlatimla,
insan eger icinde yasadigi zaman diliminde cok mutlu olsa
ve yetinseydi, tum ilgi ve enerjisini yalnizca "yasanmakta
olan zamanla" sinirlamaz miydi? Belki dogrusu da bu degil zaten!
Gelecekle ilgili degilse
bile yazmak ve yazma ihtiyaciyla ilgili olarak; 1998 yazinda
Istanbul'da bir roportaj yaptigim cok degerli edebiyatcimiz Adalet Agaoglu,
"Mutsuz olan insan yazar" demisti. Bu aklima takilmisti.
Cunku o romanlariyla Turk edebiyatinda basat bir yer edinmis
ve tum meslek yasami boyunca, onu hic yalniz birakmamis bir
esi, dostu, hayat arkadasi olmus bir insan vardi yaninda.
Ama o dahi; yazmasinin kokenlerini "mutsuzluga" baglamisti.
Ancak, Agaoglu da,'mutsuzlugu'; roman, oyku ve oyunlariyla, gelecege
urunler birakma - iz birakma gudusuyle edebiyata transform ederek 'yasadigi
cagin izlerini', kendi perpesktivinden romanlastirdi, oykulesti ve oyunlastirdi.
Insanoglu mevcut kosullarda
doyurulamayan icgudulerinin doyurulmasi icin, amansiz bir
arayis icinde... Yazmak, uretmek, sanat, bilim (bu anlamda
en somut olani) ya da gelecek; bu arayislarin en temel araclarindan
biri. Bugun New York'ta yalnizca yuzbin sanatci, sanatci
olarak var olmak icin Amerika'nin ve dunyanin her kosesinden buraya
goc etmis, "sanat yapmak", "tiyatro oynamak",
"sergi acmak" "bir sahne alabilmek" ugruna... Bu
alanlardan birinde var olmak icin; yasamlarini is/barinak, as/yiyecek
ve es carmihindan kurtarip, tumuyle yapmak istediklerine
yonelemiyorlar. Bu cok zahmetli, iyi bir egitim,
cok emek ve birikim isteyen isleri yapmaya calismakla (ustelik
cogu kez ucretsiz ve karsiliksiz), yasamin faturalarini odeyebilmek
arasinda; Isa'nin Carmih'indan daha acimasiz bir carmiha
asilip dururken, kisilikleri, yasamlari, iliskileri catliyor, parcalaniyor
ve bunlarin sonucu da mutsuzluklari ile bu dehlizde yasama cirpinislari
arasinda mutsuzluk, harislik ve saldirganlik, kisiliklerini ele geciriyor...
Bu noktadaki temel soru, neden insanin yuce degerleri ve insanlik unsurunun
gelisme kanallari bu kadar ihmal edildi ya da cignenmesine goz yumuldu?
Elbette tum olumsuzluklara
ragmen birseyler uretilebiliyor ya da sergilenebiliyor ama hep yasanilmasi
en zor kosullarda... Ne'yin uretilebildigi ve onlarin hangi network
ya da malipulasyonlar sonucu prezente edilebildigi ise tamamen ayri
bir konu.
Ister
bir kitap, resim, muzik, sinema ya da oyun/oyuncu olsun; kendini mevcut
carklarin icinde kabul ettirebilmesi ve yine mevcut kanallardan birinde
varligini kabul ettirebilmesi, ozellikle New York'ta cok yakinen tanik
oldugum izlenimlerim sonucu; devlet diplomasisi kadar bir cok hassas
ve stratejik kanallari harekete gecirebilmeye bagli. Bu cercevede; yetenek,
tecrube, birikim ve egitimin cok otesine gecen baska bir mekanizma var...
Eger o mekanizmalarin icine herhangi bir sekilde giremezseniz, otomatikman
devre disi kalmis oluyorsunuz. Dolayisiyla uretilen deger ya da sergilenecek
performanslarin bir kanal bularak ilgilisine ulasabilmesi, kelimenin
tek anlami ile deveye hendek atlattirmak! Ayrica o mekanizmalarin icine
girebilmek icin, bireyi cok asan baska mekanizmalar da cok belirleyici.
Ornegin; o ulkenin siyasi - ekonomik gucu (sanat-kultur etkinlikleri
ve marketinde alim-satim-yatirim payi), dis ulkelerdeki lobicilik calismalarinda
basari duzeyi, dini yapisi ve uluslararasi sanat-kultur arenasindaki
agirligi vs.
Iste ISIKLI GUNLERIN
yasamin her katmaninda agirligini duyurdugu gelecekte; insanlarin
yasamlarini adamak istedikleri alanlarda yogunlasarak, Isa'nin
Carmihi'na gerilmeden ve ikiye ayrilmadan, yasamini surdurebilmesi ve
insanoglunun tum dusunsel sinirsizliklarini ve hayalgucunu;
sanatlarina-uretimlerine ve kendisini asmaya yoneltebilmesi...
Degil gelismekte olan
ulkeler ya da az gelismis ulkeler; bugun dunyanin ekonomisinin
en gelismis super gucunu olusturan ulkenin insani icin bile;
buna benzer "insanin temel egilim ve yeteneklerine gore" yasamin
bicimlenmesini olusturacak hic bir altyapi ve destek yok!
Amerikali
arkadasim Cathy Cullen, Japonya'da uc yil heykel okumus. New York'un
taninmis okullarindan birinden, Fine Art'dan; heykel bolumunden
mezun. New School Universitesine, Media Studies programinin da master
derecesi ile, Film Bolumunu bitirdi. Ingiltere dahil bir
cok okulda, projeler uretti. Ama film ve heykellerini uretebilmek icin
ihtiyaci olan zaman ve para nedeniyle; gecisi 'temporary' islerde calisiyor
cunku kisa donemli projeler icin iyi ucretler oduyorlar. Ama bu kez
de isin cikmadigi donemlerde; apartmaninin ve studyosunun
kirasini nasil odeyeceginin carmihinda dolasiyor.
Nitekim bir donem studyosunu bosaltmak ve evinden cikmak zorunda kalarak,
bir sure bir arkadasinin yaninda zorunlu misafir olarak kalmisti. Cathy
gibi hem sanatci olarak varligini surdurmek isteyen hem de
yasamin ozellikle ilk iki temel ihtiyacini karsilama cabasiyla
-is/as-barinak-; bir hayat tahtaravallisinde, her an yere
vuracak gibi yasayan insanlari yakindan izledikce, o zaman
gelecegin, en azindan insanligin ilk iki temel etkinliginin gelecekteki
sistemler tarafindan formule edilip, cozulmus oldugu gunler olarak kurguluyorum.
Boyle bir umut olmasa, yarinlara nasil ozlem duyulur!
Buna benzer bir yigin
dusunce ve ihtiyacla: Evet, gelecek beni de cok ilgilendiriyor,
cunku orada yasamayi dusluyorum!
Isikli gunlere...
|