![]() |
![]() |
![]() |
| TÜRKÇE ANA SAYFA | LM-ANA SAYFA | SANAT | ILETISIM |
| TÜRKÇE_IÇINDEKILER | ARSIV | YAZARLAR | YORUMLAR |
| INGILIZCE_IÇINDEKILER | LM-TV | TELEVIZYON | KADRO |
|
KARANLIKTA HIÇBIR
SEY KALMASIN!
|
|
Ikinci Bolüm: Biyik
Hem Dümen Hem Dümenci Tahsin Yücel, arastirmalarima gore en az uc bin yildir onem kazanan, kutsal bulunan biyik imgesine cagdas olcütlerle bakmis, cagdas bir yazinsal bicemle yogurmus; eski kahramanlarin imge ve simgelerine baglanmanin, onlardan medet ummanin bosunaligini; kisiye, topluma getirecegi zararlari anlatmis. Cumali'nin kisiliginde, sakal ve biyigina kimlik verip bu ugurda kendi kimligini yok edenlerle gizli alay (homor) yoluyla 'dalga gecmis'. Biyiga, kiliga, kaliba verilen oenmin, ici yeni bilgilerle, uretimlerle, yaraticiliklarla, yeni duyarliklarla doldurulmadikca nasil kof kalindigini ve bu koflukla hicbir yere varilamayacagini gostermis. Ama yazar akil vermeden,
ustelik bizi erkek soyleminin biyik konusundak bilmedigimiz zenginlikteki
fantezilerine tanik ederken, erkekler arasindaki agzindan bal akan o
tatli yarenlige ortak ederken sezdiriyor butun bunlari. Alanim olmadigi icin sinirli tutacagim edebiyat konusunda ise dikkatimi cekenler sunlar oldu: Romanda anlatilan insan iliskileri, -insanlarin birbirine yanit niteliginde pes pese gelen bilincli ya da bilincsiz davranislari, dusunceleri, sozleri araciligiyla- cok basarili bir bicimde ortaya cikarilmis. Bunun dogal sonucu olarak cizilen karakterler cok inandirici. Biyigin yaraticisi Berber Ziya o israrli bakislariyla, iyi yurekli ama tutturan, tutkulu, mudahaleci kisiligiyle; Cumali cam-yarmasi erkek guzelligiyle, hovarda biyigiyla ve cocuk zihniyle; Bedriye abla ise "aksan olmasin isimi yapayim, sabah olmasin kocami seveyim" diyen turden coskulu, sevecen Anadolu kadini kimligiyle; cocuklugumda ve ilk gencligimde benim de tanidigim kisilere; konusmalari, oturdugumuz evlerden birinin yani basindaki kahveden ya da karsikomsudan gelen konusmalara nasil benziyor. Dil cok rahat, cok akici, nefis bir Turkce; yazar yoreye ozgu 'agzi cok dengeli kullanmis. Bence bu konuda yetkin bir ornek. Ayrica, ulkemizdeki kadin erkek iliskilerine duyarli, dahasi bu iliskilere kadinlarin tarafindan bakabilen keskin gozlemlere sahip, gercekciligi fantezilerle birlikte dokuyan bu usta isi romani kadin erkek herkesin okumasi, okullara tavsiye edilmesi gerek. Romanin, biceminden her sozcugun anlamina, sozcuk sesine kadar, bir arada isaret ettigi ne varsa, onlar oylesine 'biz' ve 'bize ait'. Oyle oldugu halde, bu konunun ayni zamanda evrensel olusu; kasabayi yoneten biyigin, dunyayi yoneten erkek zihninin de evrensel bir gostergesi olmasi... vb. gibi nitelikler romanin gucunu artiriyor. Kanimca biyik imgesinin secimi cok isabetli. Biyik araciligiyla ulasilan bir erkek zihni var, bizim erkegimizin zihni, en kentli olanin bile temelinde 'icinden ciktigi' zihin. Batili erkegin de icinden ciktigi (en basta, boga tapimlarinda anlattigmiz) ayni zihin. O, bizim Cyrano'muz.
Bu nedenle yabanci dillere cevrildiginde ya da sanatsal degeriyle birlikte
sinemaya aktarildiginda, ilgi gorecegini dusunuyorum. Fantesinin verdigi
genis olanaklarla, sahibinden bagimsiz bir kimlige donusen biyigin su
nitemleri de romanda bulunuyor: Sahibine cekicilik, guzellik veren biyik;
Allah'in armagani olan biyik; tarihle esdeger olan biyik; dag gibi biyik,
biyusu olan biyik; erkegin namusu biyik; yelegi ve salvari olan biyik;
sahibini arkasina alan biyik; kendi adini sahibine veren biyik; yasamin
anlami ve amaci olan biyik; odasi olan biyik; sandigi olan biyik; toplumca
bel baglanan biyik; bir yasamin asandigi biyik; kasabanin ortak zenginligi
ve benligi olan biyik; hatiri sorulan biyik; erkeklik aniti biyik; yesil
bir demet ot biyik; ucan ve sahibini ucuran biyik; geceleri sahibinden
habersiz genc kizlarin odasina gizli dalislar yapan ve onlar uyurken
kanadinin ucuyla goguslerini oksayan biyik; masal olan biyik; yasini
basini almis kadinlarin bile yuregini hoplatan biyik; sahibinin dumeni
ve dumencisi olan biyik. "...ucan biyikti, kendisi iki eliyle, ucan biyigin cengellerine yapismisti siki siki, bu biyigin kendi yuzunde bittigini bile bile, hala yuzunde oldugunu gore gore, ellerini birakir birakmaz yere cakilmaktan korkuyor, yuregi gogus kafesini dovup duruyordu."(s.155.) Kanimca romanda yapilan en guzel egretileme (mecaz) bu. Bireyin (erkegin) ya da erkek toplumunun essiz guzellikte hicvi ile romanin iletisi burada bir araya geliyor: Cumali denetleyemedigi dumene (biyik imgesine, erkekligine) yapisir ve hic sorgulamadan onun pesinden gider; toplum da onun pesinden... Cumali'yi 'biyik' goturmekte,
gidilecek yonu o saptamaktadir. Boylece biyik hem dumen, hem de dumencidir.
Cumali kendi biyigina tutundugu, biyik Cumali'nin yuzunde oldugu icin
Cumali de hem dumen hem de dumencidir. Ay/boga tapimlarinda da hilal
hem tanrinin kendisi, hem boynuzu, hem de kayigidir; tanri ya da boynuz
hem dumen, hem de dumencidir. Bu tanridaki yeterliligin, yetkinligin
gostergesidir. Dumen ve dumenci atislarinin yapildigi yeterli ve yetkin
pagan tanri bugun nasil masallara karistiysa; ayni atiflarin yapildigi
biyik da romanin sonunda masallara karismaktadir. Su itirazi yapanlar
olabilir: Bir yazar, eski toplumlarin kulturunu bunca ayrintisiyla bilmek
zorunda degil, bilmiyor olabilir; o zaman, biyikla boynuz arasinda kurulan
bagintilar dogru degil, diyeceklerdir. Boyle dusunenler yaraticinin
yalnizca bilgisiyle yarattigini saniyor; sezginin de payi oldugunu unutuyorlar.
Sezgilerin onemli bir bolumu gecmis caglarda yasanan deneylerin, onlardan
yapilan dogru ya da yanlis cikarsamalarin, kulturlerin ve onlarin guclu
imgelerinin insandaki kayitlari degil midir? Bizim edebiyatimizda bugun,
ne yazik ki, ici bos imgeden gecilmiyor. Oysa 'yaratici' kendi ic derinliklerine
inip kendisiyle, olumsuz yanlariyla yuz yuze gelme cesaretini gosterse
o imgeler ve simgeleri kendi icinde ( duslerinde, imgelemlerinde, karabasanlarinda)
bulacaktir. Eski kulturler, uzak cografyalar, insanligin zihninde degisen
ve degismeyen ogeleri gosteren mitoslar, ne yazik
ki bizde hor gorulen folklorik yapitlar, imgeler ve simgelerin
cagdas dusuncede nasil degerlendirildiklerini, baska sanatcilarin/bilimcilerin
dusunceleri ve yaraticinin kendi gozlemleri, yaratici tarafindan yasam
boyunca icsellestirildiginde, yaratmanin temel malzemeleri elde hazirdir.
Iste "Biyik Soylencesi' belli ki, butun bu birikimlerle beslenmis
bir kitap. Edebiyatimizda rastladigim en guclu imge 'Biyik Soylencesi'ndeki
'biyik' imgesi; yazar bu firsati kacirmamis, onu hakkiyla ve cok iyi
islemis. CUMALI BIZIM CYRONO'MUZ
MU? Cyrono 'burun' takintisiyla, Cumali de 'biyik takintisiyla erkege ozgu bir sorunu yasarlar ve her ikisi de 'erkekligin' en onemli simgelerinden olan burun ve biyik (***) yuzunden, yani erkeklik takintisi yuzunden erkekliklerinden olurlar. Iki yazin kahramani 'erkeklik onuru'nu; cok abartili bir burun ve abartili bir biyikla yuzlerinde bir damga gibi tasiyorlar. Ancak 'Biyik Soylencesi'nde erkeklik onuru cagdas bir yazarin kendi cinsiyle yuzlesen tavri icinde ele alinip irdelenirken: Cyrono De Bergerac'in kimliginde 'erkeklik onuru' yuceltilmekte, silahsorlugun bitmesiyle birlikte silahsorluge baglanan ve onunla ozdeslesen mertligin de bitecegine inanilmaktadir. Her iki yapitta da kahramanlar eski kulture bagliligi ve onu diriltme istegini temsil eder. Ne var ki 'Biyik Soylencesi'nde eskiye donme cabalari dus kirikligi ile sona erer. Cumali buyuk bir ruhsal cokuntu yasar, bir zavalli durumuna duser. Edmond Rostand ise romantik ve 'ahlakci' bir tavirla Cyrano ya erdem hakkinda iri laflar soyletir; toplumdaki degisimleri, ivmeleri yok sayarak dunyayi silahiyla duzeltme islevini Cyrano'ya birakir. Cyrano burnu disinda kusursuz bir erkektir; yazarin ideal bir erkekte gormek istedigi ne varsa ona bagisladigni anlariz: Cok iyi silah kullanan, haksizliga ugrayanlar adina dovusen, tek basina yuz savasciyi yenen (en cok bu noktada Cyrano gerçekdisi bir kahraman gibi anlatilir), çok zeki, serüvenci, kimseye boyun egmeyen, lafin altinda kalmayan, fizikten anlayan, felsefeyi seven, sair, muzisyen, kisaca bir soz ve silah ustasi olan Cyrano sevgisine yanit bulamayinca, sevdigi kizin asigi adina imzaladigi cok hos mektuplar yazarak kendi sevgisini dile getirir. Ama ote yandan guclu askina ve butun hasimlarini alt edebilecek essiz silahsorlugune karsin, sevdigi kadina zorla sahip olmayi aklindan bile gecirmez. Ya da sair diliyle bir kadini kandirmaya, gozunu boyamaya kalkismaz. O, sevdigi kadin tarafindan da sevilmeyi, begenilmeyi beklemekte, kendisini cirkin bularak geri cevirecegi, kabul etse bile sahte davranacagi kaygisiyla ondan uzak durmaktadir. Iste Cyrono'yu Cyrrano yapan asil bu niteligidir. Cyrono'da erkeklik onurunun anlami 'dogrulari' soylemek ama 'guzel' soylemek, 'dovusmek' ama 'zarif' dovusmektir. Cyrono, askta hasmi olan erkegin genc ve guzel govdesi savas nedeniyle ortadan kalktiktan, sevdigi kadin artik kendisini sevecegini soyledikten sonra bile, onun tarafindan sevilecegine inanmaz ve su yaniti verir: "Olmaz, Cihanda/Ancak masallardaki cirkin sehzadelere,/Sevgilileri boyle deyince, birdenbire/Ay gibi birer civan olurlarmis. Fakat ben/Hep ayni kalacagim. Tecrube et istersen." Cyrono, az sonra annesi tarafindan cirkin bulundugunu da dile getirir.: "Kadin sefkati nedir, bilmiyordum. Annemiz/Beni cirkin bulmustu, kizkardesim de yoktu./Sonralari her kadin icime korku soktu;/Alayli bakislardan cekindim. Ancak sizde/Aradigim dostlugu buldum ve sayenizde/Hayatima bir kadin elbesesi surundu" (6). Cyrano ile Cumali arasinda toplumsal ve kulturel farklar olsa da onlar birbirlerine bir madalyonun iki yuzu kadar yakin ve ayni iki yaz kadar uzaktir. Cyrono, erkek zihninde cirkin erkegi, onun erkeklik onurunu temsil ederken; Cumali ayni zihinde guzelligiyle buyuleyen erkegi ve onun erkeklik onurunu temsil eder. Cyrano, toplumda hak ettigi yeri bulamamis; Cumali ise toplumda hak etmedigi bir mertebeye erismistir. Her iki yapitta da toplumsal yerginin ozunu olusturan nitelik budur. Madalyonun iki yuzunden birinde Cyrano erkekteki ic guzelligin, Cumali erkekteki dis guzelligin simgesidir. (Thomass Mann'in 'Degisen Kafalar'inda anlattigi yakisikli erkek, akilli erkek ikilemi gibi). Cumali'de guzel bir kalibin yani sira mal, mulk, para vardir; ama icsel zenginlikler, akla, yetenege iliskin bir parilti yoktur. Cyrono ise maddi hicbir seye sahip degildir. Bes parasiz, evsiz barksiz, ustune ustluk iri burnundan oturu cirkin, gulunc bulunur. Fakat iki kahramanin ask konusunda yasadiklari birbiriyle benzesir. Cumali'nin biyigi sayesinde cekiciligi artmistir ama gorkemli biyiginin kivrimlari bozulacak diye karisiyla eskisi gibi sevisemez. Cyrono ise buyuk burnundan oturu geri cevrilecegi korkusuyla sevdigi kiza bir turlu acamaz askini. Her ikisi de kendi erkek onurlarina (biyiga ve buruna) baglandiklari icin, erkekligi birer fenomen haline getirir; ikisi de yasami gereksemelerine uygun bicimde yasayamazlar. Bu iki kahraman, erkeklerin ortak bilinc-altinda erkeklik onuruna karsi duyduklari gizli korkuyu ve nefretini de isaret eder. (Oyle saniyorum ki, soz konusu iki kitabin ve iki kahramanin kadin cinse ait karsiligi yok. Disil cinsiyetin, kadin zihninde ne gibi imgeler, imgelemler yarattigini, ne gibi fenomenlere, yjnilsamalara yol actigini gosteren igneleyici bir edebiyat yapitinin da bir kadin yaratici tarafindan yazilmasi gerekmiyor mu?) 'Biyik Soylencesi'nde kitabin basindan beri kasabanin ozani, Cumali'nin biyigina turku yakacaktir; ne var ki olaganustu nitelikler yakistirilmasina karsin, (hoslugu disinda) ici oyle bostur ki biyik imgesinin, bir turlu esin vermez. Cyrono ise sairligi konusunda o denli megalomandir ki kendi burnunun turkusunu kendi yakar, kendi kendisini igneler. Sonucta Cumali de, Cyrono da erkege ozgu sisinme ile cikar karsimiza; onlardan daha erkek kim olabilir! Cyrano ve Cumali birlikte gerceklerden kopan erkek zihninin irdelenmesine cok yardimci olurlar. Her iki yapitta kadinlar da farkli kültürden gelir ve farkli davranis biçimleri gosterir. Bedriye abla tek basina mücadele gücünü kendinde bulan, sagduyulu, saglam kisilikli, gerçekçi, duyarli bir Anadolu kadinidir. Roxane ise erkek dünyasina zarif, sik bir süs ogesi gibi katilir. Hayati satafatli sozlerden, sik kadinlardan ve yakisikli erkeklerden ibaret sanan Roxane'in savas alaninda düsman birlikilerinin arasindan -bayram yerine gider gibi sik ve nese dolu- arabayla geçerek, askerlere erzak gotürmesi inandiriciliktan uzaktir. Bütün bu kusurlarina karsin 'Cyrano de Bergerac'ta yazar, erkeklik onurunu anlatma yolunda burun imgesini oyle basarili bir biçimde kullanir ve oyküye oyle güzel yedirir ki; ilk sahnelendigi 27 Aralik 1987 yilindan beri insanlar ona gorülmemis derecede ilgi gostermeyi sürdürürler. Burun imgesiyle erkeklik onurunun iliskilendirilmesi ne denli evrensel ise, Cyrano de Bergerac da o kadar Batili zihnin ürünüdür. 'Biyik Soylencesi' ise biyik imgesi ile erkeklik onurunu iliskilendirip acimlamakta ayni derecede evrenseldir ve o da evrensellige Dogulu zihnin içinden çikarak ulasmaktadir. Dünya yazininda erkeklik onurunu irdeleme baglaminda bir denge saglanmistir sanki. Bu bakimdan iki kitabi pes pese okumaktan (kadin ya da erkek, hangisi olursaniz olun) büyük bir keyif duyabilir, yani sira 'su erkeklik onuru' konusunda bilgilerinize/gozlemlerinize gizli alay dolu yenilerini ekleyebilirsiniz. --------------------------------------------------------------------------------------------- *) Sigir tapimlari sigirin yasadigi her cografyada, bugun bizim tahmin edemeyecegimiz olçüde kültürleri etkiledi, davranis ve düsünceleri biçimlendirdi. Erkek gücü boga iloe ya da bogayi oykünmeyle sinandi. Bir erkek sporu olan güres, ilk olarak boga tapimlarinda, erkeklerin, inek için dovüsen bogalari oykünmeleri çikti ortaya. Bugün bile yagli güres yapan iki pehlivan tipki iki boga gibi kafa kafaya ve kollarini boynuz gibi takarak/kullanarak güresir. Güresirken manda derisinden kispet giymeleri, onlarin boga tanrinin donuna girdiklerini, onun çocuklari olduklarini gostermek amacini tasir. Kispetin belden asagisini simsiki sarmasi da hayvanin etini simsiki saran parlak derisini oykunmekle iliskisi olabilir. Güresin yapildigi yer adi, besi hayvanciligi terminolojisinde çok geçen 'çayir' sozcügüyle karsilanir ve bu spor geleneksel olarak çayirda yapilir. Güresirken kullanilan tekniklerin, siniflandirmalarin adlari da soz konusu hayvana gonderme yapmaktadir: Ornegin, 'boyunduruktan yakaladi'' 'tozkoparan' gibi. Güres, boga tapimlarinin oldugu cografyalarda, ilkbaharda yapilan kutsal evlilik toreninde ortaya çikan bir yarismaydi ve güçlü bir olasilikle yenen genç erkek, boga/oküz tanriyi temsilen, inekte bedenlesen tanriçanin rahibesini yeryüzüne bereket gelmesi için dollüyordu. Bu gelenek, genç ve güzel prenses için yarisan ya da dovüsen genç erkekler motifinde soylencelerde de sürer. Güresin vatanini, ansiklopedilerdeki kemiklesmis bilgilere karsin, J. Campbell'in belirttigi boga tapimlarinin merkezi olan bolgede aramak dogrudur. **) Kral 2. Mursili'ye ait Hiti mühürlerinde gerçekten de bir ayakligin (yerle gok arasinda bag olan ve 'kral' anlamina gelen sütunun) üstünde duran gosterge, boynuzu, hilali ve cifte çengelli biyigi ayni anda cagristirmaktadir. Bu gosterge 'büyük' anlamina gelir ve kralin gokteki tanriyla iliskisine, büyüklügünün ondan geldigine isaret eder. Mühür resmi için bkz: Ekrem Akurgal, Anadolu Uygarliklari, sf. 80, Net Turistik Yayinlar, Istanbul 1988 ***) Eski
soylenceleri inceleyen Freud'un simge dilinde boga ve boynuz erkek cinselligini
gosterir. Freud bu dili, eski kültürleri arastiran kitaplardan
almisti. Salvador Dali'nin iki sarmalli biyigi, onun yakin oldugu izleklerin
habercisi gibidir. Magritte'in tablolarinda ise iki ucu yukari kalkik
küçük boyutlu biyik, burun, baston ve pipo erkek cinselliginin
gostergesidir. 1) Biyik
konulu arastirmam 'Cumhuriyet Dergi'de yayinlandi. Sayi 573, sf.14,
16 Mart 1997. - . - Bu yazi, Hurriyet-Gosteri Dergisi'nin Eylul-2000 sayisinda yayinlanmistir. Yazinin ISIK BINYILI sayfalarinda da yayinlanmasina izin veren Yildiz CIBIROGLU ve Hami CAGDAS'a cok tesekkur ederim. |
|
|
||||||||||||||||
|
||||||||||||||||
|