|
Tatilde
Ne Yaptim? p.5
Ali
SARIKAYA
Gemideki
Formal aksamlarin birincisine hos geldiniz...
Saint Maarten (Sen Martin)
adasinin devredilemeyecesi devremulklerden cok yorgun
dondum gemiye. Kandirik pencereli odamin, gemiye girisin
hemen ust katinda olmasina ragmen, iki adimlik merdiveni
bile cikamayacak kadar yorgundum, asansore dolusan insanlarla
beraber ben de bindim. Inecegim bir kat ustun dugmesine
(dugme garip gelmiyor mu size de? Yani dugme diyoruz
o zimbirtilara, aslinda anlam olarak dugme falan degil
cunku bir sey iliklemiyorum ki) basmakta geciktim. Asansor
aldi basini gidiyor. Geri donusu yok bu meretin, yani
sonradan bassan bile hemen geri gelip seni birakmiyor.
En ust kata kadar ciktim ve geri indim ayni asansorun
icerisinde, herkese merhaba diyerek. Tam yedi kat cik
ve tekrar alti kat in. En nihayetinde kandirik pencereli
odama girdim. Hemen ustumde ne varsa cikartip kendimi
yataga attim. Disarda gunes varmis, yukari katlarda
eglenceler varmis,
hic umrumda
olmadan oyle sere serpe uykuya dalmisim. Gemiye gelis
saatim oglenden sonra 3:00pm civarinda olmustu 3:30pm'de
uykudaydim.
Geminin
Guvertesi ve de icindeki asansor
Saati
calmazliga ayarlamis olmama ragmen, yemek saati yani
8:15pm'den oncesi, bir baska zaman dilimi olan 7:00pm
civarlarinda, kendiligimden uyandim. Sere serpe yatinca,
vucutta tutulmalar olacagini, bir kere daha kanitlamis oldum boylece. Sicak bir dus aldiktan sonra
kendime gelmis sayiyordum kendimi. Sortumu giydim ve
LIDO katinda bulunan havuz basina gittim ve saskinliga
dusmeyi basarmis oldugum goruntuyle karsilastim. Erkekler
takim elbiseli, kadinlar dekolte kiyafetler ve yuksek
topuklu ayakkabilar giyinmis olarak birbirlerine gosteris
yapiyorlardi. Boyle bir goruntule karsilasinca, adainin
beni kotu sersemletmesi sanmistim. Ama degil, cunku
bu aksam geminin FORMAL NIGHT (formil nayt okunuyor, resmi kiyafetli aksam anlasiliyor)
aksamiydi. Ben bu tatile cikmadan once, turizim acentamdan
zorla elde ettigim gemi katalogunda, boyle formal iki
aksam olacagini yazmislardi. Hatta daha da ileri gidip,
Gemiye gelirken yaninizda mutlaka takim elbise bulundurun
gibi bir cumle okumustum ama, okyanusun ortasinda
takim elbisenin ne ise yarayacagini dusunememistim.
Fakat, ne olur ne olmaz cumlesi sozlugumuzde
oldugu icin, ortagimin takimsal elbisesini yanima odunc
almayi ihmal etmemistim. Iste bu takim elbiselilerin
gecesi olacakti. Maskeli balo yapsalar daha iyi olurdu,
hatta ciplaklar plajini gormeyenler icin, canlandirma
partisi bile yapabilirlerdi. Hayir efendim, bu aksam
Formal olacaksiniz. Hemen kandirik pencereli odama geri
donus yaptim tabiki.
Biraz once darma duman terk ettigim kandirik pencereli
odama girince, kesin birileri beni takip ediyor diye
dusunmeden edemedim. Her sey toparlanmis, banyoya yeniden
havlu konulmus, dustan sonra ictigim sigara izmaritli
kul tablasini bile temizlemisler. Ama, henuz havludan
bir hayvan motifi yapmamislar ve yastigimin uzerine,
hic yemedigim cikolata ile Sweet Dreams yazisi
yerlestirilmemis. Tekrar ustumu degistirmek zorunda
kalmam pek zahmetli geliyor fakat, eger onlar gibi giyinmezsem,
zaten kus yemi kadar olan yemegimden de olabilirim ic
gudusuyle tipis tipis giyindim tabiki. Siyah gomlek,
siyah pantalon (Ispanyolcada da pantalon deniliyor),
siyah ayakkabi, siyah corap, siyah kemer, siyah ceket
eh ben de siyah sayilirim, Buyurun size
kapkara bir insan. Yemek salonuna geldigimde biraz gecikmistim.
Sensation (senseysin) yemek salonu girisinde her zaman
oldugu ve olacagi gibi, yemek salonunun manageri, yani
benim Sef Turk'un patronu yerindeki manager ve sevgili
Sef Turk'um karsiladi.
- Iyi aksamlar dedi ikisi birden, ben de bir
tek iyi aksamlar dileyerek tasarruf ettim. Sef Turk'um
-Nasil masandan memnun musun? diye sordu. Ben
-Istersen sen her gece beni baska masaya oturt, iyi
olur dedim.
Masada sol yanima dusen iki bilinmez denklemli kardes
adamlar benden kurtulur, diger turlu kimse rahat duracagimin
garantisini veremez. Sevgili meleklerimin hazir bulundugu
masama geldim, hepsini sevgiyle ve basimi one egerek
bir JaponTurk gibi iyi aksamladim. Benden once kac kicin
yerlestigini bilmedigim sandalye-koltuguma oturdum.
Iki kardes adam henuz tesrif etmediklerinden onlara
selam verme geregi duyulmadi. Masada oturan, dun aksam
baska halleriyle gordugum bu melekler, simdi bir melek
gibi guluyor ve bir melek gibi konusuyorlardi. Efendim
sebep, cok sik giyinmis olduklarini dusunduklerinden.
Insanlar cok sik giyindiklerinde, davranislarindan tutun
da, konusmalarina kadar, her seyleri tamamen degisiyor.
Arada bir dusundugum dahice bir bulusumu soylemenin
tam zamani geldi. Mademki insanlar 'shik' giyindiklerinde
her seyleri degisiyor. Butun suclulara da 'shik' giyinme
sarti getirilse iyi olmaz mi? Veya biraz daha ileri
gidip. Devlet ayda en azindan bir gun icin (bana kalsa
her gunu), tum ulkeye 'shik' giyinme zorunlulugu getirmis
olsa, bir cok sey nasil da duzelir!
Efendim yemekte oldukca nazik bir hava esip duruyor,
kisacik saclarimi serinletiyor. Her zamanki gibi cok
konusmayan oluyorum ama, daha onceki gecelerden daha
fazla konustugumu ben biliyorum. Sol yanimdaki takim
elbiseli kardessel adamlar, gulerek gelip oturdular
ve yine para pul ve kariyer konusma konulari. Tam karsimda
oturan annesi, kizi ve annesinin bayan arkadasi, beni
tanima saldirilari duzenlemekteler (Iste hacli seferleri
de boyle baslamisti). Yemek sirasinda yine, sevgilerini
dizden gosteren kardes adamlar, benim gordugumu de gorduler
bu sefer. Birisi hemen suc uzeri sakalari yaparak gecti
konuyu, ben de gozlerimi konudan uzaklara aldim. Karsi
masada, bir yasli cift ve bir orta yasli diger cift
ve de bana konu teskil eden, yasli ciftin biricik ve
nefiscik kizi oturmaktalar. Bu nefiscik kiz ile, arada
bir bakislarimizin tam orta noktasi olan, bulundugum
masanin uzak kenar hizasinda bulusuyor. Aman, yine
bir ask mi doguyor, peki dogabilir fakat lutfen buyuk
olmasin. Saclarina boncuklar takmis bu nefiscik
kizi, tabi ki daha once de gormustum, ama bu aksam Formal
(formil) aksam, unuttunuz mu?
Nefiscik kiz ile, arasira bakismalarimiza yasli babasi
da eslik etmeye baslayinca, ben kus yemi yemegimle ilgilenmeyi
tercih ediyordum (Turk gelenegi KIZ BABASI namus sendromu
etkisi). Sonunda yemek bitti, masadaki meleklerim ve
kardessel adamlarla hep beraber kalktik, boylece zengin
kalkisi denilen yontemi uygulamis olduk. Nede olsa herkes
zenginmis gibi duruyordu bu aksam. Masadan ayrilmadan
Annesi, kizi ve annesinin bayan arkadasi bana, yarin
DOMINICA (Dominika okunuyor) adasinda ne yapacagimi
sordular. "Bilmiyorum" cevabini
hic teredutsuz verdim.
Sensation (senseysin) yemek salonundan cikarken, ne
Sef Turk'u gordum ne de manageri. Geminin her yaninda,
cok ciddi is adamlari pozunda erkekler ve her biri dunyanin
tek pamuk prensesiymis gibi gezinen kadinlar vardi.
Iki cam asansorun bulundugu alan, geminin tam ortasindaki
buyuk lobinin, uc kat ustunden bakiyorum ve manzara
beni komedidram yapmaya yetti. Danisma masasinin oldugu
bolgeye geminin fotografcilari tezgah kurmuslar. Sato
merdivenleri resmi cizilmis bir bez parcasinin onunde,
bu formal aksamdan arta kalan en 'shik' elbiseleriyle
insanlar, fotograf cektiriyorlar. Tam karsisinda ise
yine baska bir bez parcasinin uzerine bir dolunay resmedilmis.
Ve insanlar uzun sure bekleyerek, sikilmadan o bez parcasinin
onune gecip hatira fotografi cektiriyorlar. Bu fotograflari
arkadaslarina ve komsularina
gosterirken ne diyeceklerini, cok merak konusu
yaptim kendi kafamda. Hayir, disarisi karanlik ve biz
gemideyiz ve okyanusun ortasindayiz ve gece yuzunde
koskocaman bir ay duruyor ve bu insanlar bir bez parcasina
cizilmis dolunayin onunde, saatlerce sirada bekleyip,
hatira fotografi! cektiriyorlar. Bu komik insanlarin
icerisinde yeteri kadar komedidram yasadigimi dusundum,
kendimi garson JOJO'nun elindeki kokteyllere attim.
Gece, etrafta hic isik yokken, okyanus uzerindeki geminin
guvertesinde, bir basima, gidis yonune cevrilmis suratima
carpan iyot kokulu ruzgara, gozlerimi kapayarak sarkilar
besteledim. Ruzgar kendisi icin besteledigim sarkilari
aldi, okyanus seviyesine indirdi ve dalgalar arasina
koydu. Belki, sonra yeniden dinlemek icin, belki de,
yunuslar ve baliklar dinlesin diye. Bunlari gordum aklima
FOK BALIKLARI geldi. Acaba denizlerde kaybolan fok baliklari
da dinler miydi sarkilarimi?
"Dominica'da
bir abim var, karam kara"
Bugun gunlerden Sali. Ben, kandirik pencereli odamda ucuncu
sabahima uyaniyorum, gozlerim mahmur. Dun aksam yatmaya
geldigimde, yine duzeltilmisti her taraf. Yatagimin uzerine
havludan bir fil yapmislar, hic bozmadan, kullanilmayan
diger yatagin uzerine koymustum. Ucuncu sabahima uyandigimda,
havludan yapilmis bu fil'in, fotografini cekmeyi akil
ettim. Oda gorevlisinin cok yetenekli oldugunu bana hatirlatmasi
icin.
Kahvaltimi geminin karaya bakan balkonunda, Dominica'ya
(Dominika'ya diye okunuyor) bakarak yaptim. Ogrendigim
kadariyla gemide bazi odalarin ozel balkonlari bile varmis.
Yemyesil (cok yesilin bir ust anlatimi olsa gerek) bir
ada karsimda, oyleki yesillikten evler gorunmuyor, belki
de ev yokturdur bu Dominica'da? diye dusundum. Kahvaltiyi
bitirip, kandirik pencereli odamda ustumu degistirdim.
Saint Maarten adasindan motorla gemiye donerken, yanimda
duran motor gorevlisi bana bir kartvizit uzatarak,
-Bundan sonra ugrayacaginiz Domonica adasinda bu kisiyi
gorun, sizi cok iyi gezdirir demisti.
Sonra
bu laflara kulak kabartan diger bir gemi yolcusu, Domonica'nin
nasil bir ada oldugunu sordu. Gorevli,
-Mutlaka rahat ayakkabi giyin cunku lazim olacak,
demisti.
Iste ben de bu sozleri beynimin bir tarafina yazmisim
megerse. Adaya cikma hazirligimi yaparken, spor ayakkabimi
giymeyi boylece akil edebilmistim. Yine sirt cantami
sirtima, fotograf makinami omuzuma ve Saint Thomas'ta
kaziklanarak aldigim hasir sapkayi kafama gecirdim.
Gemiden ciktim, uzunca iskeleden yuruyerek, iskele bitimindeki
ada turu yapan ve basbas bagiran (tiztiz veya basbaritonbasbariton
bagiranlar da vardi sanirim) adamlara dogru yurudum.
Iskele sonunda tam bu adamlarin eline dusmek uzereyken,
geri dondum ve iskele ortasinda durup, buyuk kalabaligin
gitmesini bekledim. Artik iki tecrube yasamis bir insandim
ben, oyle kolay papuc birakmak yok. Okyanusun kiyidaki
sig sularina bakarak, turcu adamlarin beni unutmalarini
sagliyorum. Fakat yan gozle onlari incelemekteyim. Kiyiya
bu kadar yakin bir yerde, hemen iskele altindaki sularda,
cesit cesit balik suruleri geciyor. Bazilari kalem gibi
uzun, zayifliktan mi acaba? Bazilari kucuk fakat derli
toplu. Minicik kaya baliklarina bakiyorum (en azindan
ben oyle isimlendiriyorum, baliklari pek ayirt edemem
de. Yeri gelmisken, beni taniyanlar bilirki, olmus baligin
gozlerine bakamam, eger balik yemek zorunda isem, mutlaka
kafasi kopartilmis olmali, diger turlu uc gun, ne yemek
yiyebilirim ne de gozlerini unutabilirim) boyle bir
detaya gelmeme sebep, iskele altindan gecen o nefis
balik suruleri oldu, benim sucum yok.
Gemiden cikip tur minibuslerine dolusarak giden kalabalik,
bilmeyerek ortaliga biraz sakinlik gelmesini sagladi.
Turcu adamlar da artik cok bagirmiyorlar, sadece gemi
yolculari yanlarina geldiginde hepsi birden, yolcunun
ustune atliyorlardi. Ben de, artik bir sekilde gitmek
gerektigini dusunmus olmaliyim ki, turcu adamlara dogru
yurumeye baslamisim. Ayni sirkete ait olan turcu adamlar
ayni renklerde T-shirt'ler (Tisort okunuyor,
mintan anlasiliyor) giymisler. Boylece siz hangi sirketin turcu adamiyla konustugunuzu
bilebiliyorsunuz.
-Gelin gelin, en guzel ada turu bizde.
Bir turcu adam da,
-En buyuk tur, en ucuz tur, bir digeri,
-Haydi hemen kalkiyor, selaleye bizimle gidin...
Bu cumleyi, gemiden gelen her yolcu icin tekrar ediyorlardi.
Dogal olarak bana da bu laflari ettiler, ne de olsa
ben de gemiden gelen biriydim. Turcu adamlar, benim
bir Turk oldugumu henuz bilmiyorlardi. Bilselerdi hepsi
kapis kapis ederlerdi, boyle isteksiz soylemezlerdi.
Simdi onlara Bir Turk Dunya'ya bedeldir lafini ogretmek vardi ya, hadi neyse.
Her
adaya cikisimizda, nobetci gemi fotografcisi iskele
basinda bekler, yolcu kendi hizasina geldiginde, uzerinde
ada ismiyle birlikte WELCOME yazan can simidini, yolcunun
eline tutusturup fotograf cekme aliskanligindalar. Sonra
bunu, kucuk boy 6 dolar, buyuk boy 12 dolar'a satmak
uzere geminin muhtelif yerlerinde sergiliyorlar. Aslinda
gemideki millete, fotograflarimi sergilemeseler, hos
gorebilirim, belki de alabilirdim. Ama onlar sergileme
yaparak alabilecegimi dusunduklerinden, istegim disi
cekilen fotograflarimi bana hic bir zaman satamadiklari
gibi, sergi alaninda gordugum fotograflarimi, tutup
cop sepetine atma yetkimi kullandim. Iste bu iskele
cikisinda da boyle bir nobetci gemi fotografcisi vardi.
Adama oyle ters bakmisim ki, can simidini bana uzatmadi
bile.
Turcu adamlar, bana oyle isteksiz isteksiz ada turu
teklif edince hatirladim, cebimde bunlardan birinin
karti vardi, acaba hangi tur sirketi kazanacakti beni?
Karti cebimden cikartirken yere dusurdum. Almak icin
egildim fakat, yanimdan gecen biri uzerine basti, kalktim,
-Lutfen ayaginizi ceker misiniz? diyecegim, karta
basan ayagin sahibine.
-AAA merhaba nasilsiniz? dedi karta basan ayagin
sahibi (tabiki ingilizce olarak).
-It is you! dedim ben de. Sensation yemek
salonunda oturdugum masadaki meleklerimden!, annesi
duruyordu karsimda, yaninda kizi ve onun yaninda annesinin
bayan arkadasi, ucu birden ordalardi. Ellerinde benim
yere dusen kartin aynisı vardi. Annesi'ne,
-Bende de bu karttan var fakat, su anda uzerine
basmaktasiniz dedim.
Cok ozur diledi, ben de karti yerden alabildim.
-Bizimle gelin lutfen dediler.
-Neden olmasin dedim.
Turcu adam baktiki bir anda dort kisi olduk, heyecanlandi
tabii, minibusun yarisi duruyordu karsisinda. O sirada
gemiden yeni, gelen tanimadik bir evli cift bize,
-Siz kac paraya gidiyorsunuz? sorusunu
uzatti. Annesi,
-20 dolar yaziyor bu kartin uzerinde, bunlarla
gidecegiz galiba dedi. Evli ciftin bayani olan
kisi,
-Kayanayan suya da goturecekler mi? sorusunu
bilgiclik taslayarak sordu. Annesi ve ben ayni anda,
-Nereye? diye soruya soruyla cevap verdik.
Bu evli cift derslerine cok iyi calismis anlasilan.
Ada'da bir kaynayan su alani varmis ve turlar oraya
gitmek icin ekstra ucret istiyorlarmis. Bizim bilgimiz
disindaki bu habere cok sevindik ve kaynayan suyu gorme
istegimiz peydahlandi bir anda. Bu arada diger tur firmasinin
turcu adamlari da yanimiza gelmisti. Gayet dogaldi tabiki,
cunku biz gittikce uruyorduk. Ben tek basinayken, simdi
6 kisi olmustuk. Biraz daha beklesek kim bilir kac kisi
olacaktik. Evli ciftin bayani, turcularla iyi bir pazarliga
giristi ve ben muthis bir sekilde bu bayandan suphelenmeye
basladim. Yoksa bir Turk mudur? (cumleye dikkat, hem
Turk lafi var, hem de Mudur) Pazarlik bir ara sarpa
sarmaya baslamisti. Turcu,
-25 dolardan asagi gitmem, evli ciftin
bayani,
-Olmaz, bir baska turcu giderim demisti, istemezseniz
onunla gideriz dedi.
Helal sana evli ciftin bayani, bastir arkanda 5 kisi
daha var. Bu arada bizler de lafa girip, turcu adamin
kafasini karistirmakla gorevliydik. Turcu adam cetin
cevizlerle karsi karsiya oldugunu anladi ve...
-Siz kazandiniz, tamam dedi.
Bizde de, bir sevinc aldi basini gidiyor. Minibuse bindik.
Evli cift, ilk uclu koltuga gecti, annesi, kizi ve annesinin
bayan arkadasi en arka dortlu koltuga oturdular. Ben
de onlarin onundeki uclu koltuga tek basima kuruldum,
soforu bekliyoruz. Evli ciftin bayani, pazarlik bitince
son soz olarak,
-Hemen gidiyoruz degil mi? diye sormus, turcu da,
-Tabi hemen gidiyoruz demisti.
Ama ortalikta sofor yoktu. Minibusun surmeli yan kapisini
cektik, haziriz gidelim demek istiyoruz, ama
orali olan yok. Minibusun surmeli kapisi acildi, iceriye
cok yasli iki bayan ve bir cok yasli adam girdi. Bir
diger yasli adam ise one, sofor yanindaki koltuga gecti
(ben se yasli adamin direksiyona oturdugunu dusundum
uzun sure). Yasli bayanlardan biri benim yanima geldi,
diger yasli bayan ile yasli adam, onumdeki koltuga oturdular.
Minibus dolmus sayilirdi (bu iki kelimeyi de ayni sey
icin kullaniyoruz, aslinda birine gerek yoktu), gidiyoruz
havasina tam girmistik. Minibusun surmeli kapisi acildi,
bir beyaz sacli yasli zenci adam, kafasini uzatip,
- Merhaba, ben sizin soforunuzum, adim .....(bilmem
ne), cok memnun oldum, dedi.
Biz de cok memnun oldugumuzu soyledik ve surmeli kapi
kapandi. Sofor on tarafin kapisini acip direksiyona
gecti (direksiyonun solda oldugunu simdi anladim). Minibusun
surmeli kapisi bir daha acildi, zayif, uzun boylu ve
sapkali, 39 yasinda bir zenci, surmeli kapinin boslugundan
kafasini uzatip,
-Merhaba ben sizin rehberiniz Feselanti, tanistigimiza
cok memnun oldum, dedi ve minibuse binerek surmeli
kapiyi kapatt. Tabii biz de cok memnun oldugumuz soyledik
fakat, bizlerin bir tur rehberi beklentisi asla yoktu.
Yani sofor bize adayi gezdirecek diye dusunuyorduk,
Feselanti bizim icin ekstra oldu. Sevimli ve hep gulen
rehberimiz Feselanti konuskanliginda yola ciktik. Annesi,
kizi ve annesinin bayan arkadasi ile ben, cesitli sakalar
yaparak bir sure vakit harcadik.
Minibus iskele meydanindan cikinca, birden yesillikler
arasina girmis oldu. Rehberimiz Feselanti, her gordugu
seyi anlatiyordu.
-Bu bina polis binasi cumlesini duyan yanimdaki
yasli kadin,
-Cok suc isleniyor mu? sorusunu sordu.
Feselanti (Ismi duydugum gibi yaziyorum cunku, hic yazili
vermedi).
-Uc senede iki hirsizlik, bir de cinayet islendi
dedi. Yasli kadinin yuzundeki rahatlik gorulecek gibiydi.
-Burasi en son firtinada yikilan belediye binasi, ani
olsun diye boylece biraktilar,
-Bu agactan daha yasli bir agaci gorecegiz birazdan,
adanin en yasli agaci.
Surekli anlatiyor Feselanti, taslari, binalari, yollari,
kac senesinde neler oldugunu. Benim ada'm
diyor,
-Bu
bolgede goreceginiz en guzel ada burasidir.. Insanlarimiz
cok guzeldir diyor, buranin havasi, yemisi, topragi
her seyi sagliklidir diyor.
-Solda
gordugunuz bu buyuk bina, su rezervi icin kullaniliyor,
bundan daha buyugu var ama baska yerde. Feselanti,
iki dilde konusur, anlar ve yazar. Sofore donup Fransizca
bir seyler soyluyor. Minibus, zaten dar ve ters trafik
akisli olan yolda, bir yokusu cikarken durdu. Feselanti
surmeli kapiyi acti, caliliklardan bir tutam ot kopardi
ve kapiyi kapatti. Minibus hareket ederken ilk once
kendisi kokladi otlari, cigerlerinin en kuytu kosesine
kadar gittigine eminim o kokunun. Sonra bir kere daha
kokladi ve biz minibus icerisindeki turistlere, otlardan
tek tek parca kopartip verdi ve koklamamizi istedi.
Nefis
bir koku, daha once hic boyle bir koku tatmadigim icin
sizlere de aciklayamiyorum. Bir viraji donduk, buraya
gelen kadar yol pek tenha sayilirdi. Tek serit yol,
fakat bir gidis bir gelis olarak kullaniliyor. Araclar
karsi karsiya geldiginde yavasliyor ve iki arac birden,
yanlardaki calilara surtunereke gecebiliyorlardi. Aslinda
eglenceliydi, yavasliyorsunuz ve doganin tum kokusunu
duyabiliyorsunuz. Dondugumuz viraji gecer gecmez, bos
bir alana ciktik. Her yer cim ve gidecegimiz yolun bir
kismini gorebiliyoruz. Gidecegimiz yolun, gorebildigimiz
mesafenin en sonunda, agacliklar yeniden basliyor. Nefis
bir manzara. Minibusle gectigimiz her yerde yasam fiskiriyordu
benim icin. Sagda solda tek tuk insanlar mutlu yuzle
bizlere bakiyorlar. Cogunlugu renkli elbiseler giymis
kadinlar, erkeklerin ustu genelde ciplak, kara derileri
gunesin altinda parliyor. Kadin ve cocuklar oyunlar
oynuyorlar. Bir kopruden gecerken, nehirde yuzen cocuklari
gordum. Feselanti'ye,
-Ne olur burda biraz duralim dedim, o
da,
-Gelise durabiliriz dedi.
Ancak bu pek ikna edici olmamisti benim icin. Nasil
surdurmem, ben de cocuklugumun gectigi Malatya'da boyle
nehir olmasa da, bir dereye girer, orda eglenirdim arkadaslarimla,
hem de annemin oglen uykusuna yatirdigini dusunup gittigi,
komsu gezmesinden yararlanarak. Sonra islanan donumu
kurutmanin yontemlerini arardim. Bir keresinde, henuz
yerin dibine indirilmemis kanalizasyon borularinin (o
zamanlar Kunk derdik bu borulara) gunesten isinan ustune oturarak donumu kurutmustum.
Annem bunu farkedince de, dayak yemistim. Simdi bu kopruden
gecerken gordugum, nehirde yuzen cocuklarin anneleri
de kiziyor mudur acaba? Bu cocuklar da, kacamak nehir
sefalarinin sonunda, don kurutma telasina giriyorlar
mi? Konu nerden nereye geldi, anilarimi karistirdi su
nehirde yuzen cocuklar, halbuki, viraji donunce gorunen
yolu tarif ediyordum.
Gidecegimiz yolun gorebildigimiz mesafenin en sonunda,
yeniden baslayan agacliklarin hemen basinda durduk.
Feselanti, minibusun surmeli kapisini acip hepimizin
inmesini rica etti, biz de indik. Hemen yanimizda bir
agac, iste bu agac adanin en yasli agaci hatta, yasayan
en yasli canlisi imis. Cok buyuk ve cok genis. Belki
onbes kisi el ele tutussak agacin govdesini anca sarabiliriz
tahminini yapiyorum. Agacin govdesi yukarda bes kola
ayriliyor. Bunlar dal degil, agac uzerinde agaclar varmis
gibi duruyor. Agacin en ustunden yere kadar sarkan ince
dallari var, sarmasik gibi. Bu ince dallar agaca semsiye
gorunumu kazandiriyor. Feselanti, sarkan dallardan birini
tutuyor ve sallaniyor. Biz, aman dal kirilip duser korkusuyla
beklerken, Feselanti'nin daldaki aciklamalarini duyuyoruz.
-Bu dallar cok saglamdir, her bir dal 250 pound
yuku tasiyabilir. (bir pound esittir 0.4536
kilo) Bunlari soylerken, dalda bas asagi durmus Dunya'ya
ters bak'yordu. Ben bunu duyar ve Feselanti'yi gorur
de durur muyum! Sakin bakislar arasindan, bir maymun
gibi sicradim ve bir dali tutum. Biraz sallandiktan
sonar, bende Dunya'ya ters bakar hale getirdim kendimi.
Minibus sakinlerinin kahkahasi ve annesi'nin annemi
aratmayacak,
-Aman dikkat et sozleri esliginde kan
akis yonumu degistirmistim. Ben bunlari yaparken Feselanti'yi
goremiyordum. Oysa o agacin en tepesine cikmis, ordan aciklamalarina
devam ediyor.
_ _ _ _ _
Devam
edecek...
Ali Sarikaya'ya e-mail: asarikaya@netzero.net
|